30 Ekim 2007 Salı

Nereden nereye!..

Nereden nereye!..

21'inci yüzyılın Türklerin Yüzyılı olacağı iddiasıyla 20'inci yüzyılı uğurlamıştık. Umutluyduk...

Sovyetler Birliği dağılmış ve bağımsız Türk devletleri ortaya çıkmıştı. Yıllarca Esir Türklere Özgürlük diye haykırarak yollarını gözlediğimiz kardeşlerimiz, bağımsız devletlerini kurmuşlar, özgür olmuşlardı. Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar, geniş bir coğrafyada ekonomik, kültürel ve siyasi nüfuz alanımızı genişletecek rahat bir iklim ortaya çıkmıştı.

Demokrasiyle tanışma imkanı bulamamış, teknolojisini yenileyememiş, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını pazara taşıyamamış, uzun yıllar dünyadaki gelişmelere kapalı kalmış kardeşlerimize, sahip olduğumuz imkanları götürmek ve onlarla kenetlenmek için tarihi bir fırsat yakalamıştık!..

İki kutuplu dünyanın ortadan kalkmasıyla birlikte, Ortadoğu ve Asya üzerinde ittifak arayışları içinde olan ABD ve AB, gözlerini Türkiye'ye çevirmiş, bizim üzerimizden o bölgelerde ittifaklar oluşturmayı düşündüklerini telaffuz etmeye başlamışlardı.

Rusya bile yaklaşık yüzyıl birlikte olduğu toplumların kurduğu devletlerle olan ilişkilerinde Türkiye'yi dikkate alan bir bakış açısını hissettiriyordu.

Yakamıza yapışan bölücü terörü önemli ölçüde temizlemiştik. Suriye başta olmak üzere, bölge ülkeleriyle aramızdaki problemleri asgariye indirecek bir süreci çalıştırma niyetimiz karşılık bulmuştu. Bölgesel bir güç konumuna gelmemiz için pürüz oluşturacak konular yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlamıştı.

Gürcistan, Romanya, Bulgaristan gibi ülkelere kredi açarak bu vesileyle o ülkeleri uluslararası platformlarda arkamıza almayı bile düşünebiliyorduk.

Yeni kurulan Türk cumhuriyetlerinin yöneticileri tarafından yapılan aynı millet, iki ayrı devlet türü açıklamaların sıcaklığıyla 300 milyonluk bir pazarın kapısının açıldığını görüyorduk.

Avrupa ile Asya arasında enerji köprüsü olabilmemizi sağlayacak, başta Bakü-Ceyhan Boru Hattı olmak üzere, birçok uluslararası projede söz sahibi olacak güçte görünüyorduk.

Dostumuz ve düşmanımız bizi bir dev uyanıyor düşüncesiyle izliyordu. Ağabeyleri olduğumuzu iddia ettiğimiz ülkeler, neredeyse tüm imkanlarını önümüze koymuş bize ümitlerini bağlamıştı. Kimi ordumu, kimi bankacılık sistemimi kur diyordu. Kimileri ise pamuğunun, petrolünün, altınının satılmasına yardımcı olmamızı istiyordu.

Velhasıl, 20'inci yüzyılın son on yılındaki Türkiye fotoğrafının özeti buydu. 21'inci yüzyıla bu imkanlarla merhaba dedik!..

Dedik de ne oldu?

2007 yılına geldiğimizde, yukarıda ifade etmeye çalıştığım imkanların tamamını tüketmiş, ianeye muhtaç, tefecinin kanını emdiği, elindeki avucundakini yok pahasına yapancılara peşkeş çeken, üretmeyen, cinnet kültürünün tırmandığı, AB kapısından içeri girmek için yalvaran, Türk dünyasına arkasını dönmüş, AB ve ABD'nin direktifleriyle hareket eden, aşağılanan, terörün hemen her gün can aldığı, Barzani'nin efelenme cesareti bulabildiği, sınırlarının üzerine hesap yapılan, bir Türkiye fotoğrafıyla karşı karşıya kaldık.

Vah ki vah…

Bırakın 21'inci yüzyılın Türk Yüzyılı olmasını, Türkiye'nin, dünyada yaşananları ve yaşanacakları planlayanların masasına, bir yanaşma gibi bile oturamadığı, bu sonucun mimarı kimdir?

Tabi ki, anayasayı değiştirecek sayıda milletvekiline sahip, 59 ve 60'ıncı AKP hükümetinin kadroları ve onların 5 yıldır uyguladığı politikalardır.

Enkaz edebiyatı ile iktidara gelen AKP, Türkiye'yi, Talabani isimli peşmerğe başının kedisini bile laik görmediği bir enkaza dönüştürmüştür. Yazık…

Muhabbetle…


___________________________________
Gürcan DAĞDAŞ

RAHATÇA KÜFÜR EDEBİLMEK İÇİN SPONSOR ARIYORUM

Kapatılan DEP eski Milletvekili Leyla Zana, terörist başı Abdullah Öcalan’dan Kürt lideri diye Kürtçe lisanı ile söz ederek,

“Ben Türkiye’ye onu affedin diyeceğim ama zaten o bunu kabul etmez. 9 yıl adaya
aldınız halktan kopardınız. Eğer o halkı ile bir araya gelip özgürce siyaset
yaptıktan sonra o zaman da Kürtler silaha sarılırsa, onlara karşı ilk mücadeleyi
ben veririm
” demiş.

Şimdi Yüce Rabbime sitem ediyorum;

“Yüce Allah’ım ya beni paralı birisi yapsaydın. Yada bu kahpe döllerini, dağ artıklarının, mağara yosmalarının cezalarını bu dünyada insanlığın önünde verse idin.

Sen her şeyi bilensin içimden neler geçtiğini de elbette biliyorsun. Ama şu kahrolası (Basın yasası) yüzünden şöyle ağız tadınca, üstürubunca hak ettikleri güzel küfürü maalesef edemiyorum. “

Şimdi şu acizane köşemden bu satılmış kahpelerin ağzının payını verebilmek için, Küfürümü rahatlıkla söyleyebilmek için, tazminatımı ödeyecek bir babayiğit, bir sponsor arıyorum.

Kimse kusuruma bakmasın, artık sözcüklerin bittiği bir noktadayım.

.....Ve benim gibi onlarca milyonların olduğunu da gayet iyi biliyorum.

Allahtan ki; vesikalanmayan suça daha ceza verilmiyor.

Onun için de her kes şunlara neler dediğimi gayet iyi anlıyor.

Şimdilik kalın sağılacakla...



Selami Türkmen

27.10.2007 – Erzurum


SUÇLU BULUNDU:ÜLKÜCÜLER

Medya suçluyu buldu.Ülkücüler.

Son zamanlarda Millet olarak bölücü teröre gösterilen tepki fincancı katırlarını ürkütünce bir önlem alma gereği duyuldu.Önce öğrencilerin Pkk aleyhindeki mitinglere gitmesi yasaklandı ardındanda medyamız sokaklara dökülen vatandaşlara saldırmaya başladı.Bayrak asanından tutunda kahrolsun pkk diyenlere kadar Türk evladı hedef tahtasına oturtuldu.Cengiz Çandarlardan Nazlı Ilıcaklara,Can Dündar dan Perihan Madanlara varıncaya kadar köşe yazarları bu tip mitinglere katılanları linç kültürüne sarılmakla suçladı.Mitinglere ön plana çıkan ülkücüler provakatörlükle itham edildi..Ama apo salınsın Pkk siyaset yapsın,arkamızda cudi var,pkkye örgüt diyemeyiz diyenlere ses çıkaran olmadı.Bu ülkede medya ve pkk haklı devlet ve vatandaş haksız.Acaba ülkemizi medya yönetse kaç dakikada memlekeeti satar?....

26 Ekim 2007 Cuma

Genelkurmay: Şemdinli'de 30 terörist öldürüldü

Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada Şemdinli'de 30 teröristin öldürüldüğü bildirildi.


Açıklamada şöyle denildi:

"23 Ekim 2007 günü saat 22:00 sıralarında, Türkiye-Irak sınırı üzerinde konuşlu Yeşilova Hudut Karakolu tarafından, kalabalık bir terörist grup saldırı hazırlığı halinde iken tespit edilmiş ve terörist grup tank, topçu ve diğer ağır silahlarla anında ve yoğun şekilde ateş altına alınmıştır.

Bu durum karşısında Irak topraklarına kaçmaya başlayan terörist grup, ateşlerle takip edilmiştir.

Olaydan sonra bölgedeki kaynaklardan ve diğer vasıtalardan elde edilen istihbarat bilgilerinden, 30’dan fazla teröristin etkisiz hale getirildiği değerlendirilmiştir. Arazi arama ve tarama faaliyetleri devam etmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri dün olduğu gibi bugün ve yarın da vatanın bütünlüğü ve milletin huzuru için üzerine düşen görevi kahramanca, canı ve kanı pahasına yapmaya devam edecektir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur. "

Başbakan'ın uçağına binmenin kriterleri?

Geçmişte Başbakanlık uçağına binmenin bugünkü gibi özel kriterleri yoktu.
Turgut Özal’dan Yıldırım Akbulut’a, Mesut Yılmaz’dan Süleyman Demirel’e, Tansu Çiller’den Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit’e kadar AKP öncesi makamda oturan istisnasız bütün Başbakanların çağrısıyla bu uçağa bindim ve onlarca seyahate katıldım.
Çağrılış sebebim sadece gazeteci olmamdı.
Özalcı değildim ama, Özal’ın davetini aldım.
Çiller’e muhaliftim ve aleyhinde yazılar yazıyordum ama yine çağrıldım.
Erbakancı hiç olmadım ve eleştirdim ama gel dediler.
Sol’da değilim ama Ecevit’in vazgeçilmez ismiydim.
Yani geçmişteki davet kriteri, sadece gazeteci olmakla sınırlıydı.
Bu kriter istisnasız herkese de eşit biçimde uygulanırdı.
Canlı örnek, yukarıda sunduğum gibi benim.
Gelelim bugüne?
Yok, bugün pek çok şey gibi, Başbakanlık uçağına binmenin kriterleri de değişmiştir.
Dün bu uçağa binmek için gazetecilik yeter bir özellik iken, bugünkü fotoğraf tam bir faciadır.
Peki ne mi gerekiyor bu uçağa davet edilmek için?
İşte Tayyip Erdoğan’ın uçağına çağrı almak için olması gereken özellikler, ya da daha doğru bir ifade ile bu uçağa çağrılanların ortak özellikleri:
1) Tarikat ve cemaat medyalarının mensubu olanlar.
2) İkinci Cumhuriyetçiler.
3) TSK ile kavgalı ve mahkemelik olanlar.. (Vakit ve Hasan Karakaya örneği.)
4) AB’ye yandaş olanlar... (Avrupa Birliği’ni istemeyen uçağa alınmıyor.)
5) Atatürk’ü aşağılayan yazarlar çağrılırken, AKP’yi zerre eleştirenler çağrılmıyor.
6) Antiamerikancılar uçağa binemiyor.
7) Barzani ve Talabani karşıtları davet almıyor.
8) Barzani ve Talabani ile iş ortağı olduğu iddia edilen isimler ise baş köşede oturtuluyor. (Cengiz Çandar örneği)
9) ‘Hepimiz Ermeniyiz’ diye slogan atanlar davet alıyor ve saygın konuk muamelesini görüyor.
10) ‘Hepimiz Türküz’ diyen Milliyetçi-Türkçü hiç bir yazar davet almıyor.
11) Sansüre boyun eğenler çağrılırken, ona karşı çıkanlar dışlanıyor.
12) ‘Sözde değil, özde laiklik gerek’ diyenler tamamen kadro dışı.
13) Tayyip Erdoğan’a eleştiri yöneltenin, Başbakanlık uçağına binme şansı milyonda bir bile değil.
14) Başbakan’a hoşlanmadığı soruyu sorma potansiyeli olan da asla binemez.
Evet gördüğünüz gibi artık Başbakanlık uçağına binmeniz için bu ve benzeri özellikleri taşımak gerekiyor.
Yukarıda da belirttik. Dün bunlar yoktu. Dün o uçağa binmek için sadece gazeteci olmak yetiyordu. Bugün yetmiyor.
İşte AKP ve Tayyip Erdoğan’ın çoğulculuktan, özgür basından ve söz etme hürriyetinden ne anladığı ortadadır.
Ve bu Tayyip Erdoğan, bir de AB’ci ve özgürlükçü kesilmiyor mu, çıldırasım geliyor!



S.ÖNKİBAR

25 Ekim 2007 Perşembe

Sivasspor Lider