BM Çocuk ve Silahlı Çatışmalar Özel Temsilcisi Radika Coomaraswamy, İsrail'in geçen yıl Lübnan'da Hizbullah'a karşı yürüttüğü savaştaki eylemlerinin çoğunun, uluslararası hukukun ihlali olduğunu söyledi. Radika Coomaraswamy, Beyrut'ta gazetecilere yaptığı açıklamada, geçen yıl İsrail askerlerinin kuşattığı Bint Cbeyl'e bağlı bir köydeki yıkım karşısındadehşete düştüğünü belirterek, Ortadoğu gezisinde bir sonraki durağı olan İsrail'de bu konuyu hükümetle görüşeceğini bildirdi. Coomaraswamy, İsrail'in savaş sırasında milyonlarca misket bombası kullanmasına da atıfta bulunarak, "Mesajın çok açık olduğunu düşünüyorum; sivillere saygı göstermek ve sivillerle savaşçılar arasında ayrım yapmak" şeklinde konuştu. İsrail'in Hizbullah'a karşı yürüttüğü savaşta 1200'den fazla Lübnanlı, 120 İsrail askeri ölmüştü.
14 Aralık 2007 Cuma
19 Kasım 2007 Pazartesi
Kaçak Elektrik Oranları
Doğuda elektriğin yüzde 64'ü kaçak
Özelleştirme İdaresi elektrikte kayıp kaçak haritası çıkardı. Dicle bölgesinde kayıp kaçak oranının yüzde 64.3'le rekor düzeyde olduğu ortaya çıktı
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB), 20 elektrik dağıtım bölgesinin özelleştirilmesi öncesinde Türkiye'nin elektrikte kayıp - kaçak haritasını çıkardı. Buna göre, kaçak elektriğin en fazla olduğu dağıtım bölgesi yüzde 64.3'lük kaçak oranıyla; Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şanlurfa, Batman ve Şırnak'a elektrik dağıtan Dicle bölgesi oldu.
Türkiye genelinde, dağıtılan elektriğin yüzde 17.8'ine denk gelen 20 bin 181 gigawatt / saat(gwh) enerjinin kayıp - kaçak kapsamına girdiği belirlendi.
93 bin 196 gwh satıldı
Elektrik dağıtım bölgelerinin özelleştirilmesi için düğmeye basan ÖİB ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş.'nin (TEDAŞ) hazırladığı raporda, 2005 verilerinden yola çıkılarak 20 bölgedeki kayıp - kaçak oranı, abone sayısı, dağıtılan elektrik miktarı, tüketim oranları gibi yatırımcılara ışık tutacak bilgilere yer verildi.
Buna göre, kayıp - kaçak oranının en yüksek olduğu bölge olan Dicle'de, alınan 11 bin 219 gwh elektriğin sadece 4 bin 3 gwh'si satıldı. Geriye kalan 7 bin 216 gwh'lik elektrik hem iletimdeki kayıp hem de kaçak elektrik kullanımı nedeniyle faturalandırılamadı.
Dicle bölgesini yüzde 62.1'lik kayıp - kaçak oranıyla Van Gölü, yüzde 31.7 ile Aras, yüzde 16.2 Boğaziçi, yüzde 14.4 ile Çoruh ve yüzde 14.3 ile Fırat elektrik dağıtım bölgesi izledi. Dağıtım bölgelerinin aldığı toplam 113 bin 376 gwh elektriğin 93 bin 196 gwh'si satılırken, 20 bin 181 gwh'si kayıp - kaçak oldu.
Osmangazi'de en az
Kaçak elektrik oranının en düşük olduğu yer ise, yüzde 6.9'la Afyon, Bilecik, Eskişehir, Kütahya, Uşak illerini kapsayan Osmangazi bölgesi oldu.
Osmangazi bölgesinde alınan 3 bin 670 gwh elektriğin 3 bin 418 gwh'si satılırken, kayıp - kaçak nedeniyle bedeli tahsil edilemeyen elektrik miktarı 252 gwh oldu.
Rapora göre, 20 dağıtım bölgesinde en fazla elektrik tüketimi sırasıyla Boğaziçi (İstanbul ili Avrupa yakası), Toroslar (Adana, Mersin, Osmaniye, Hatay, Gaziantep, Kilis), Gediz (İzmir, Manisa) ve Başkent (Ankara, Kırıkkale, Zonguldak, Bartın, Karabük, Çankırı, Kastamonu) oldu. En düşük elektrik tüketimi de 757 gwh ile Van Gölü bölgesinde gerçekleşti.
Rapora göre; kayıp - kaçak elektriğin dağıtım bölgelerini alan işletmecilerin gelirini olumsuz yönde etkilemesinin ve bölgesel farklar yaratmasının önüne geçilecek.
Bölgeler arası fiyat eşitsizliğini önlemek için, ilk dönemde "ulusal tarife" uygulaması devam edecek.
İşte elektrikte kayıp kaçağın fotoğrafı
DİCLE
Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Batman, Şırnak
Kaçak (Gwh) 7216
Yüzde (%) 64.3
VANGÖLÜ
Bitlis, Hakkari, Muş, Van
Kaçak (Gwh) 1241
Yüzde (%) 62.1
ARAS
Ağrı, Erzincan, Erzurum, Kars, Bayburt, Ardahan, Iğdır
Kaçak (Gwh) 615
Yüzde (%) 31.7
ÇORUM
Artvin, Giresun, Gümüşhane, Rize, Trabzon
Kaçak (Gwh) 279
Yüzde (%) 14.4
FIRAT
Bingöl, Elazığ, Malatya, Tunceli
Kaçak (Gwh) 274
Yüzde (%) 14.3
ÇAMLIBEL
Sivas, Tokat, Yozgat
Kaçak (Gwh) 178
Yüzde (%) 10.3
TOROSLAR
Adana, Mersin, Osmaniye, Hatay, Gaziantep, Kilis
Kaçak (Gwh) 1513
Yüzde (%) 13.1
MERAM
Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Aksaray, Konya, Karaman
Kaçak (Gwh) 332
Yüzde (%) 7.1
BAŞKENT
Ankara, Kırıkkale, Zonguldak, Bartın, Karabük, Çankırı, Kastamonu
Kaçak (Gwh) 1004
Yüzde (%) 11.1
AKDENİZ
Antalya, Burdur, Isparta
Kaçak (Gwh) 412
Yüzde (%) 9.3
GEDİZ
İzmir, Manisa
Kaçak (Gwh) 727
Yüzde (%) 7.1
ULUDAĞ
Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Yalova
Kaçak (Gwh) 674
Yüzde (%) 10.1
TRAKYA
Edirne, Kırklareli, Tekirdağ
Kaçak (Gwh) 336
Yüzde (%) 9.9
AYEDAŞ
İstanbul ili Anadolu Yakası
Kaçak (Gwh) 734
Yüzde (%) 10.4
OSMANGAZİ
Afyon, Bilecik, Eskişehir, Kütahya, Uşak
Kaçak (Gwh) 252
Yüzde (%) 6.9
SAKARYA
Sakarya, Bolu, Düzce, Kocaeli
Kaçak (Gwh) 578
Yüzde (%) 12.3
BOĞAZİÇİ
İstanbul İli Avrupa Yakası
Kaçak (Gwh) 2730
Yüzde (%) 16.2
MENDERES
Aydın, Denizli, Muğla
Kaçak (Gwh) 403
Yüzde (%) 9.1
GÖKSU
Adıyaman, Kahramanmaraş
Kaçak (Gwh) 283
Yüzde (%) 10.7
YEŞİLIRMAK
Amasya, Çorum, Ordu, Samsun, Sinop
Kaçak (Gwh) 399
Yüzde (%) 11.8
TOPLAM Kaçak 20.181 Yüzde: 17.8
Bölgelere göre kayıp - kaçak elektrik miktarı ve toplam alınan elektrik miktarı içerisindeki payı.
Özelleştirme İdaresi elektrikte kayıp kaçak haritası çıkardı. Dicle bölgesinde kayıp kaçak oranının yüzde 64.3'le rekor düzeyde olduğu ortaya çıktı
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB), 20 elektrik dağıtım bölgesinin özelleştirilmesi öncesinde Türkiye'nin elektrikte kayıp - kaçak haritasını çıkardı. Buna göre, kaçak elektriğin en fazla olduğu dağıtım bölgesi yüzde 64.3'lük kaçak oranıyla; Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şanlurfa, Batman ve Şırnak'a elektrik dağıtan Dicle bölgesi oldu.
Türkiye genelinde, dağıtılan elektriğin yüzde 17.8'ine denk gelen 20 bin 181 gigawatt / saat(gwh) enerjinin kayıp - kaçak kapsamına girdiği belirlendi.
93 bin 196 gwh satıldı
Elektrik dağıtım bölgelerinin özelleştirilmesi için düğmeye basan ÖİB ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş.'nin (TEDAŞ) hazırladığı raporda, 2005 verilerinden yola çıkılarak 20 bölgedeki kayıp - kaçak oranı, abone sayısı, dağıtılan elektrik miktarı, tüketim oranları gibi yatırımcılara ışık tutacak bilgilere yer verildi.
Buna göre, kayıp - kaçak oranının en yüksek olduğu bölge olan Dicle'de, alınan 11 bin 219 gwh elektriğin sadece 4 bin 3 gwh'si satıldı. Geriye kalan 7 bin 216 gwh'lik elektrik hem iletimdeki kayıp hem de kaçak elektrik kullanımı nedeniyle faturalandırılamadı.
Dicle bölgesini yüzde 62.1'lik kayıp - kaçak oranıyla Van Gölü, yüzde 31.7 ile Aras, yüzde 16.2 Boğaziçi, yüzde 14.4 ile Çoruh ve yüzde 14.3 ile Fırat elektrik dağıtım bölgesi izledi. Dağıtım bölgelerinin aldığı toplam 113 bin 376 gwh elektriğin 93 bin 196 gwh'si satılırken, 20 bin 181 gwh'si kayıp - kaçak oldu.
Osmangazi'de en az
Kaçak elektrik oranının en düşük olduğu yer ise, yüzde 6.9'la Afyon, Bilecik, Eskişehir, Kütahya, Uşak illerini kapsayan Osmangazi bölgesi oldu.
Osmangazi bölgesinde alınan 3 bin 670 gwh elektriğin 3 bin 418 gwh'si satılırken, kayıp - kaçak nedeniyle bedeli tahsil edilemeyen elektrik miktarı 252 gwh oldu.
Rapora göre, 20 dağıtım bölgesinde en fazla elektrik tüketimi sırasıyla Boğaziçi (İstanbul ili Avrupa yakası), Toroslar (Adana, Mersin, Osmaniye, Hatay, Gaziantep, Kilis), Gediz (İzmir, Manisa) ve Başkent (Ankara, Kırıkkale, Zonguldak, Bartın, Karabük, Çankırı, Kastamonu) oldu. En düşük elektrik tüketimi de 757 gwh ile Van Gölü bölgesinde gerçekleşti.
Rapora göre; kayıp - kaçak elektriğin dağıtım bölgelerini alan işletmecilerin gelirini olumsuz yönde etkilemesinin ve bölgesel farklar yaratmasının önüne geçilecek.
Bölgeler arası fiyat eşitsizliğini önlemek için, ilk dönemde "ulusal tarife" uygulaması devam edecek.
İşte elektrikte kayıp kaçağın fotoğrafı
DİCLE
Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Batman, Şırnak
Kaçak (Gwh) 7216
Yüzde (%) 64.3
VANGÖLÜ
Bitlis, Hakkari, Muş, Van
Kaçak (Gwh) 1241
Yüzde (%) 62.1
ARAS
Ağrı, Erzincan, Erzurum, Kars, Bayburt, Ardahan, Iğdır
Kaçak (Gwh) 615
Yüzde (%) 31.7
ÇORUM
Artvin, Giresun, Gümüşhane, Rize, Trabzon
Kaçak (Gwh) 279
Yüzde (%) 14.4
FIRAT
Bingöl, Elazığ, Malatya, Tunceli
Kaçak (Gwh) 274
Yüzde (%) 14.3
ÇAMLIBEL
Sivas, Tokat, Yozgat
Kaçak (Gwh) 178
Yüzde (%) 10.3
TOROSLAR
Adana, Mersin, Osmaniye, Hatay, Gaziantep, Kilis
Kaçak (Gwh) 1513
Yüzde (%) 13.1
MERAM
Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Aksaray, Konya, Karaman
Kaçak (Gwh) 332
Yüzde (%) 7.1
BAŞKENT
Ankara, Kırıkkale, Zonguldak, Bartın, Karabük, Çankırı, Kastamonu
Kaçak (Gwh) 1004
Yüzde (%) 11.1
AKDENİZ
Antalya, Burdur, Isparta
Kaçak (Gwh) 412
Yüzde (%) 9.3
GEDİZ
İzmir, Manisa
Kaçak (Gwh) 727
Yüzde (%) 7.1
ULUDAĞ
Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Yalova
Kaçak (Gwh) 674
Yüzde (%) 10.1
TRAKYA
Edirne, Kırklareli, Tekirdağ
Kaçak (Gwh) 336
Yüzde (%) 9.9
AYEDAŞ
İstanbul ili Anadolu Yakası
Kaçak (Gwh) 734
Yüzde (%) 10.4
OSMANGAZİ
Afyon, Bilecik, Eskişehir, Kütahya, Uşak
Kaçak (Gwh) 252
Yüzde (%) 6.9
SAKARYA
Sakarya, Bolu, Düzce, Kocaeli
Kaçak (Gwh) 578
Yüzde (%) 12.3
BOĞAZİÇİ
İstanbul İli Avrupa Yakası
Kaçak (Gwh) 2730
Yüzde (%) 16.2
MENDERES
Aydın, Denizli, Muğla
Kaçak (Gwh) 403
Yüzde (%) 9.1
GÖKSU
Adıyaman, Kahramanmaraş
Kaçak (Gwh) 283
Yüzde (%) 10.7
YEŞİLIRMAK
Amasya, Çorum, Ordu, Samsun, Sinop
Kaçak (Gwh) 399
Yüzde (%) 11.8
TOPLAM Kaçak 20.181 Yüzde: 17.8
Bölgelere göre kayıp - kaçak elektrik miktarı ve toplam alınan elektrik miktarı içerisindeki payı.
30 Ekim 2007 Salı
Nereden nereye!..
Nereden nereye!..
21'inci yüzyılın Türklerin Yüzyılı olacağı iddiasıyla 20'inci yüzyılı uğurlamıştık. Umutluyduk...
Sovyetler Birliği dağılmış ve bağımsız Türk devletleri ortaya çıkmıştı. Yıllarca Esir Türklere Özgürlük diye haykırarak yollarını gözlediğimiz kardeşlerimiz, bağımsız devletlerini kurmuşlar, özgür olmuşlardı. Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar, geniş bir coğrafyada ekonomik, kültürel ve siyasi nüfuz alanımızı genişletecek rahat bir iklim ortaya çıkmıştı.
Demokrasiyle tanışma imkanı bulamamış, teknolojisini yenileyememiş, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını pazara taşıyamamış, uzun yıllar dünyadaki gelişmelere kapalı kalmış kardeşlerimize, sahip olduğumuz imkanları götürmek ve onlarla kenetlenmek için tarihi bir fırsat yakalamıştık!..
İki kutuplu dünyanın ortadan kalkmasıyla birlikte, Ortadoğu ve Asya üzerinde ittifak arayışları içinde olan ABD ve AB, gözlerini Türkiye'ye çevirmiş, bizim üzerimizden o bölgelerde ittifaklar oluşturmayı düşündüklerini telaffuz etmeye başlamışlardı.
Rusya bile yaklaşık yüzyıl birlikte olduğu toplumların kurduğu devletlerle olan ilişkilerinde Türkiye'yi dikkate alan bir bakış açısını hissettiriyordu.
Yakamıza yapışan bölücü terörü önemli ölçüde temizlemiştik. Suriye başta olmak üzere, bölge ülkeleriyle aramızdaki problemleri asgariye indirecek bir süreci çalıştırma niyetimiz karşılık bulmuştu. Bölgesel bir güç konumuna gelmemiz için pürüz oluşturacak konular yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlamıştı.
Gürcistan, Romanya, Bulgaristan gibi ülkelere kredi açarak bu vesileyle o ülkeleri uluslararası platformlarda arkamıza almayı bile düşünebiliyorduk.
Yeni kurulan Türk cumhuriyetlerinin yöneticileri tarafından yapılan aynı millet, iki ayrı devlet türü açıklamaların sıcaklığıyla 300 milyonluk bir pazarın kapısının açıldığını görüyorduk.
Avrupa ile Asya arasında enerji köprüsü olabilmemizi sağlayacak, başta Bakü-Ceyhan Boru Hattı olmak üzere, birçok uluslararası projede söz sahibi olacak güçte görünüyorduk.
Dostumuz ve düşmanımız bizi bir dev uyanıyor düşüncesiyle izliyordu. Ağabeyleri olduğumuzu iddia ettiğimiz ülkeler, neredeyse tüm imkanlarını önümüze koymuş bize ümitlerini bağlamıştı. Kimi ordumu, kimi bankacılık sistemimi kur diyordu. Kimileri ise pamuğunun, petrolünün, altınının satılmasına yardımcı olmamızı istiyordu.
Velhasıl, 20'inci yüzyılın son on yılındaki Türkiye fotoğrafının özeti buydu. 21'inci yüzyıla bu imkanlarla merhaba dedik!..
Dedik de ne oldu?
2007 yılına geldiğimizde, yukarıda ifade etmeye çalıştığım imkanların tamamını tüketmiş, ianeye muhtaç, tefecinin kanını emdiği, elindeki avucundakini yok pahasına yapancılara peşkeş çeken, üretmeyen, cinnet kültürünün tırmandığı, AB kapısından içeri girmek için yalvaran, Türk dünyasına arkasını dönmüş, AB ve ABD'nin direktifleriyle hareket eden, aşağılanan, terörün hemen her gün can aldığı, Barzani'nin efelenme cesareti bulabildiği, sınırlarının üzerine hesap yapılan, bir Türkiye fotoğrafıyla karşı karşıya kaldık.
Vah ki vah…
Bırakın 21'inci yüzyılın Türk Yüzyılı olmasını, Türkiye'nin, dünyada yaşananları ve yaşanacakları planlayanların masasına, bir yanaşma gibi bile oturamadığı, bu sonucun mimarı kimdir?
Tabi ki, anayasayı değiştirecek sayıda milletvekiline sahip, 59 ve 60'ıncı AKP hükümetinin kadroları ve onların 5 yıldır uyguladığı politikalardır.
Enkaz edebiyatı ile iktidara gelen AKP, Türkiye'yi, Talabani isimli peşmerğe başının kedisini bile laik görmediği bir enkaza dönüştürmüştür. Yazık…
Muhabbetle…
___________________________________
Gürcan DAĞDAŞ
21'inci yüzyılın Türklerin Yüzyılı olacağı iddiasıyla 20'inci yüzyılı uğurlamıştık. Umutluyduk...
Sovyetler Birliği dağılmış ve bağımsız Türk devletleri ortaya çıkmıştı. Yıllarca Esir Türklere Özgürlük diye haykırarak yollarını gözlediğimiz kardeşlerimiz, bağımsız devletlerini kurmuşlar, özgür olmuşlardı. Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar, geniş bir coğrafyada ekonomik, kültürel ve siyasi nüfuz alanımızı genişletecek rahat bir iklim ortaya çıkmıştı.
Demokrasiyle tanışma imkanı bulamamış, teknolojisini yenileyememiş, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını pazara taşıyamamış, uzun yıllar dünyadaki gelişmelere kapalı kalmış kardeşlerimize, sahip olduğumuz imkanları götürmek ve onlarla kenetlenmek için tarihi bir fırsat yakalamıştık!..
İki kutuplu dünyanın ortadan kalkmasıyla birlikte, Ortadoğu ve Asya üzerinde ittifak arayışları içinde olan ABD ve AB, gözlerini Türkiye'ye çevirmiş, bizim üzerimizden o bölgelerde ittifaklar oluşturmayı düşündüklerini telaffuz etmeye başlamışlardı.
Rusya bile yaklaşık yüzyıl birlikte olduğu toplumların kurduğu devletlerle olan ilişkilerinde Türkiye'yi dikkate alan bir bakış açısını hissettiriyordu.
Yakamıza yapışan bölücü terörü önemli ölçüde temizlemiştik. Suriye başta olmak üzere, bölge ülkeleriyle aramızdaki problemleri asgariye indirecek bir süreci çalıştırma niyetimiz karşılık bulmuştu. Bölgesel bir güç konumuna gelmemiz için pürüz oluşturacak konular yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlamıştı.
Gürcistan, Romanya, Bulgaristan gibi ülkelere kredi açarak bu vesileyle o ülkeleri uluslararası platformlarda arkamıza almayı bile düşünebiliyorduk.
Yeni kurulan Türk cumhuriyetlerinin yöneticileri tarafından yapılan aynı millet, iki ayrı devlet türü açıklamaların sıcaklığıyla 300 milyonluk bir pazarın kapısının açıldığını görüyorduk.
Avrupa ile Asya arasında enerji köprüsü olabilmemizi sağlayacak, başta Bakü-Ceyhan Boru Hattı olmak üzere, birçok uluslararası projede söz sahibi olacak güçte görünüyorduk.
Dostumuz ve düşmanımız bizi bir dev uyanıyor düşüncesiyle izliyordu. Ağabeyleri olduğumuzu iddia ettiğimiz ülkeler, neredeyse tüm imkanlarını önümüze koymuş bize ümitlerini bağlamıştı. Kimi ordumu, kimi bankacılık sistemimi kur diyordu. Kimileri ise pamuğunun, petrolünün, altınının satılmasına yardımcı olmamızı istiyordu.
Velhasıl, 20'inci yüzyılın son on yılındaki Türkiye fotoğrafının özeti buydu. 21'inci yüzyıla bu imkanlarla merhaba dedik!..
Dedik de ne oldu?
2007 yılına geldiğimizde, yukarıda ifade etmeye çalıştığım imkanların tamamını tüketmiş, ianeye muhtaç, tefecinin kanını emdiği, elindeki avucundakini yok pahasına yapancılara peşkeş çeken, üretmeyen, cinnet kültürünün tırmandığı, AB kapısından içeri girmek için yalvaran, Türk dünyasına arkasını dönmüş, AB ve ABD'nin direktifleriyle hareket eden, aşağılanan, terörün hemen her gün can aldığı, Barzani'nin efelenme cesareti bulabildiği, sınırlarının üzerine hesap yapılan, bir Türkiye fotoğrafıyla karşı karşıya kaldık.
Vah ki vah…
Bırakın 21'inci yüzyılın Türk Yüzyılı olmasını, Türkiye'nin, dünyada yaşananları ve yaşanacakları planlayanların masasına, bir yanaşma gibi bile oturamadığı, bu sonucun mimarı kimdir?
Tabi ki, anayasayı değiştirecek sayıda milletvekiline sahip, 59 ve 60'ıncı AKP hükümetinin kadroları ve onların 5 yıldır uyguladığı politikalardır.
Enkaz edebiyatı ile iktidara gelen AKP, Türkiye'yi, Talabani isimli peşmerğe başının kedisini bile laik görmediği bir enkaza dönüştürmüştür. Yazık…
Muhabbetle…
___________________________________
Gürcan DAĞDAŞ
RAHATÇA KÜFÜR EDEBİLMEK İÇİN SPONSOR ARIYORUM
Kapatılan DEP eski Milletvekili Leyla Zana, terörist başı Abdullah Öcalan’dan Kürt lideri diye Kürtçe lisanı ile söz ederek,
Şimdi Yüce Rabbime sitem ediyorum;
“Yüce Allah’ım ya beni paralı birisi yapsaydın. Yada bu kahpe döllerini, dağ artıklarının, mağara yosmalarının cezalarını bu dünyada insanlığın önünde verse idin.
Sen her şeyi bilensin içimden neler geçtiğini de elbette biliyorsun. Ama şu kahrolası (Basın yasası) yüzünden şöyle ağız tadınca, üstürubunca hak ettikleri güzel küfürü maalesef edemiyorum. “
Şimdi şu acizane köşemden bu satılmış kahpelerin ağzının payını verebilmek için, Küfürümü rahatlıkla söyleyebilmek için, tazminatımı ödeyecek bir babayiğit, bir sponsor arıyorum.
Kimse kusuruma bakmasın, artık sözcüklerin bittiği bir noktadayım.
.....Ve benim gibi onlarca milyonların olduğunu da gayet iyi biliyorum.
Allahtan ki; vesikalanmayan suça daha ceza verilmiyor.
Onun için de her kes şunlara neler dediğimi gayet iyi anlıyor.
Şimdilik kalın sağılacakla...
“Ben Türkiye’ye onu affedin diyeceğim ama zaten o bunu kabul etmez. 9 yıl adaya” demiş.
aldınız halktan kopardınız. Eğer o halkı ile bir araya gelip özgürce siyaset
yaptıktan sonra o zaman da Kürtler silaha sarılırsa, onlara karşı ilk mücadeleyi
ben veririm
Şimdi Yüce Rabbime sitem ediyorum;
“Yüce Allah’ım ya beni paralı birisi yapsaydın. Yada bu kahpe döllerini, dağ artıklarının, mağara yosmalarının cezalarını bu dünyada insanlığın önünde verse idin.
Sen her şeyi bilensin içimden neler geçtiğini de elbette biliyorsun. Ama şu kahrolası (Basın yasası) yüzünden şöyle ağız tadınca, üstürubunca hak ettikleri güzel küfürü maalesef edemiyorum. “
Şimdi şu acizane köşemden bu satılmış kahpelerin ağzının payını verebilmek için, Küfürümü rahatlıkla söyleyebilmek için, tazminatımı ödeyecek bir babayiğit, bir sponsor arıyorum.
Kimse kusuruma bakmasın, artık sözcüklerin bittiği bir noktadayım.
.....Ve benim gibi onlarca milyonların olduğunu da gayet iyi biliyorum.
Allahtan ki; vesikalanmayan suça daha ceza verilmiyor.
Onun için de her kes şunlara neler dediğimi gayet iyi anlıyor.
Şimdilik kalın sağılacakla...
Selami Türkmen
27.10.2007 – Erzurum
SUÇLU BULUNDU:ÜLKÜCÜLER
Medya suçluyu buldu.Ülkücüler.
Son zamanlarda Millet olarak bölücü teröre gösterilen tepki fincancı katırlarını ürkütünce bir önlem alma gereği duyuldu.Önce öğrencilerin Pkk aleyhindeki mitinglere gitmesi yasaklandı ardındanda medyamız sokaklara dökülen vatandaşlara saldırmaya başladı.Bayrak asanından tutunda kahrolsun pkk diyenlere kadar Türk evladı hedef tahtasına oturtuldu.Cengiz Çandarlardan Nazlı Ilıcaklara,Can Dündar dan Perihan Madanlara varıncaya kadar köşe yazarları bu tip mitinglere katılanları linç kültürüne sarılmakla suçladı.Mitinglere ön plana çıkan ülkücüler provakatörlükle itham edildi..Ama apo salınsın Pkk siyaset yapsın,arkamızda cudi var,pkkye örgüt diyemeyiz diyenlere ses çıkaran olmadı.Bu ülkede medya ve pkk haklı devlet ve vatandaş haksız.Acaba ülkemizi medya yönetse kaç dakikada memlekeeti satar?....
Son zamanlarda Millet olarak bölücü teröre gösterilen tepki fincancı katırlarını ürkütünce bir önlem alma gereği duyuldu.Önce öğrencilerin Pkk aleyhindeki mitinglere gitmesi yasaklandı ardındanda medyamız sokaklara dökülen vatandaşlara saldırmaya başladı.Bayrak asanından tutunda kahrolsun pkk diyenlere kadar Türk evladı hedef tahtasına oturtuldu.Cengiz Çandarlardan Nazlı Ilıcaklara,Can Dündar dan Perihan Madanlara varıncaya kadar köşe yazarları bu tip mitinglere katılanları linç kültürüne sarılmakla suçladı.Mitinglere ön plana çıkan ülkücüler provakatörlükle itham edildi..Ama apo salınsın Pkk siyaset yapsın,arkamızda cudi var,pkkye örgüt diyemeyiz diyenlere ses çıkaran olmadı.Bu ülkede medya ve pkk haklı devlet ve vatandaş haksız.Acaba ülkemizi medya yönetse kaç dakikada memlekeeti satar?....
26 Ekim 2007 Cuma
Genelkurmay: Şemdinli'de 30 terörist öldürüldü
Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada Şemdinli'de 30 teröristin öldürüldüğü bildirildi.
Açıklamada şöyle denildi:
"23 Ekim 2007 günü saat 22:00 sıralarında, Türkiye-Irak sınırı üzerinde konuşlu Yeşilova Hudut Karakolu tarafından, kalabalık bir terörist grup saldırı hazırlığı halinde iken tespit edilmiş ve terörist grup tank, topçu ve diğer ağır silahlarla anında ve yoğun şekilde ateş altına alınmıştır.
Bu durum karşısında Irak topraklarına kaçmaya başlayan terörist grup, ateşlerle takip edilmiştir.
Olaydan sonra bölgedeki kaynaklardan ve diğer vasıtalardan elde edilen istihbarat bilgilerinden, 30’dan fazla teröristin etkisiz hale getirildiği değerlendirilmiştir. Arazi arama ve tarama faaliyetleri devam etmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri dün olduğu gibi bugün ve yarın da vatanın bütünlüğü ve milletin huzuru için üzerine düşen görevi kahramanca, canı ve kanı pahasına yapmaya devam edecektir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur. "
Açıklamada şöyle denildi:
"23 Ekim 2007 günü saat 22:00 sıralarında, Türkiye-Irak sınırı üzerinde konuşlu Yeşilova Hudut Karakolu tarafından, kalabalık bir terörist grup saldırı hazırlığı halinde iken tespit edilmiş ve terörist grup tank, topçu ve diğer ağır silahlarla anında ve yoğun şekilde ateş altına alınmıştır.
Bu durum karşısında Irak topraklarına kaçmaya başlayan terörist grup, ateşlerle takip edilmiştir.
Olaydan sonra bölgedeki kaynaklardan ve diğer vasıtalardan elde edilen istihbarat bilgilerinden, 30’dan fazla teröristin etkisiz hale getirildiği değerlendirilmiştir. Arazi arama ve tarama faaliyetleri devam etmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri dün olduğu gibi bugün ve yarın da vatanın bütünlüğü ve milletin huzuru için üzerine düşen görevi kahramanca, canı ve kanı pahasına yapmaya devam edecektir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur. "
Başbakan'ın uçağına binmenin kriterleri?
Geçmişte Başbakanlık uçağına binmenin bugünkü gibi özel kriterleri yoktu.
Turgut Özal’dan Yıldırım Akbulut’a, Mesut Yılmaz’dan Süleyman Demirel’e, Tansu Çiller’den Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit’e kadar AKP öncesi makamda oturan istisnasız bütün Başbakanların çağrısıyla bu uçağa bindim ve onlarca seyahate katıldım.
Çağrılış sebebim sadece gazeteci olmamdı.
Özalcı değildim ama, Özal’ın davetini aldım.
Çiller’e muhaliftim ve aleyhinde yazılar yazıyordum ama yine çağrıldım.
Erbakancı hiç olmadım ve eleştirdim ama gel dediler.
Sol’da değilim ama Ecevit’in vazgeçilmez ismiydim.
Yani geçmişteki davet kriteri, sadece gazeteci olmakla sınırlıydı.
Bu kriter istisnasız herkese de eşit biçimde uygulanırdı.
Canlı örnek, yukarıda sunduğum gibi benim.
Gelelim bugüne?
Yok, bugün pek çok şey gibi, Başbakanlık uçağına binmenin kriterleri de değişmiştir.
Dün bu uçağa binmek için gazetecilik yeter bir özellik iken, bugünkü fotoğraf tam bir faciadır.
Peki ne mi gerekiyor bu uçağa davet edilmek için?
İşte Tayyip Erdoğan’ın uçağına çağrı almak için olması gereken özellikler, ya da daha doğru bir ifade ile bu uçağa çağrılanların ortak özellikleri:
1) Tarikat ve cemaat medyalarının mensubu olanlar.
2) İkinci Cumhuriyetçiler.
3) TSK ile kavgalı ve mahkemelik olanlar.. (Vakit ve Hasan Karakaya örneği.)
4) AB’ye yandaş olanlar... (Avrupa Birliği’ni istemeyen uçağa alınmıyor.)
5) Atatürk’ü aşağılayan yazarlar çağrılırken, AKP’yi zerre eleştirenler çağrılmıyor.
6) Antiamerikancılar uçağa binemiyor.
7) Barzani ve Talabani karşıtları davet almıyor.
8) Barzani ve Talabani ile iş ortağı olduğu iddia edilen isimler ise baş köşede oturtuluyor. (Cengiz Çandar örneği)
9) ‘Hepimiz Ermeniyiz’ diye slogan atanlar davet alıyor ve saygın konuk muamelesini görüyor.
10) ‘Hepimiz Türküz’ diyen Milliyetçi-Türkçü hiç bir yazar davet almıyor.
11) Sansüre boyun eğenler çağrılırken, ona karşı çıkanlar dışlanıyor.
12) ‘Sözde değil, özde laiklik gerek’ diyenler tamamen kadro dışı.
13) Tayyip Erdoğan’a eleştiri yöneltenin, Başbakanlık uçağına binme şansı milyonda bir bile değil.
14) Başbakan’a hoşlanmadığı soruyu sorma potansiyeli olan da asla binemez.
Evet gördüğünüz gibi artık Başbakanlık uçağına binmeniz için bu ve benzeri özellikleri taşımak gerekiyor.
Yukarıda da belirttik. Dün bunlar yoktu. Dün o uçağa binmek için sadece gazeteci olmak yetiyordu. Bugün yetmiyor.
İşte AKP ve Tayyip Erdoğan’ın çoğulculuktan, özgür basından ve söz etme hürriyetinden ne anladığı ortadadır.
Ve bu Tayyip Erdoğan, bir de AB’ci ve özgürlükçü kesilmiyor mu, çıldırasım geliyor!
S.ÖNKİBAR
Turgut Özal’dan Yıldırım Akbulut’a, Mesut Yılmaz’dan Süleyman Demirel’e, Tansu Çiller’den Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit’e kadar AKP öncesi makamda oturan istisnasız bütün Başbakanların çağrısıyla bu uçağa bindim ve onlarca seyahate katıldım.
Çağrılış sebebim sadece gazeteci olmamdı.
Özalcı değildim ama, Özal’ın davetini aldım.
Çiller’e muhaliftim ve aleyhinde yazılar yazıyordum ama yine çağrıldım.
Erbakancı hiç olmadım ve eleştirdim ama gel dediler.
Sol’da değilim ama Ecevit’in vazgeçilmez ismiydim.
Yani geçmişteki davet kriteri, sadece gazeteci olmakla sınırlıydı.
Bu kriter istisnasız herkese de eşit biçimde uygulanırdı.
Canlı örnek, yukarıda sunduğum gibi benim.
Gelelim bugüne?
Yok, bugün pek çok şey gibi, Başbakanlık uçağına binmenin kriterleri de değişmiştir.
Dün bu uçağa binmek için gazetecilik yeter bir özellik iken, bugünkü fotoğraf tam bir faciadır.
Peki ne mi gerekiyor bu uçağa davet edilmek için?
İşte Tayyip Erdoğan’ın uçağına çağrı almak için olması gereken özellikler, ya da daha doğru bir ifade ile bu uçağa çağrılanların ortak özellikleri:
1) Tarikat ve cemaat medyalarının mensubu olanlar.
2) İkinci Cumhuriyetçiler.
3) TSK ile kavgalı ve mahkemelik olanlar.. (Vakit ve Hasan Karakaya örneği.)
4) AB’ye yandaş olanlar... (Avrupa Birliği’ni istemeyen uçağa alınmıyor.)
5) Atatürk’ü aşağılayan yazarlar çağrılırken, AKP’yi zerre eleştirenler çağrılmıyor.
6) Antiamerikancılar uçağa binemiyor.
7) Barzani ve Talabani karşıtları davet almıyor.
8) Barzani ve Talabani ile iş ortağı olduğu iddia edilen isimler ise baş köşede oturtuluyor. (Cengiz Çandar örneği)
9) ‘Hepimiz Ermeniyiz’ diye slogan atanlar davet alıyor ve saygın konuk muamelesini görüyor.
10) ‘Hepimiz Türküz’ diyen Milliyetçi-Türkçü hiç bir yazar davet almıyor.
11) Sansüre boyun eğenler çağrılırken, ona karşı çıkanlar dışlanıyor.
12) ‘Sözde değil, özde laiklik gerek’ diyenler tamamen kadro dışı.
13) Tayyip Erdoğan’a eleştiri yöneltenin, Başbakanlık uçağına binme şansı milyonda bir bile değil.
14) Başbakan’a hoşlanmadığı soruyu sorma potansiyeli olan da asla binemez.
Evet gördüğünüz gibi artık Başbakanlık uçağına binmeniz için bu ve benzeri özellikleri taşımak gerekiyor.
Yukarıda da belirttik. Dün bunlar yoktu. Dün o uçağa binmek için sadece gazeteci olmak yetiyordu. Bugün yetmiyor.
İşte AKP ve Tayyip Erdoğan’ın çoğulculuktan, özgür basından ve söz etme hürriyetinden ne anladığı ortadadır.
Ve bu Tayyip Erdoğan, bir de AB’ci ve özgürlükçü kesilmiyor mu, çıldırasım geliyor!
S.ÖNKİBAR
25 Ekim 2007 Perşembe
18 Eylül 2007 Salı
Plan Yapmayın Plan
Plan Yapmayın Plan
Mithat SAYAR
İsmail Türüt bir eser seslendirdi yer yerinden oynadı.
Neymiş efendim Faşist ruhlarla yazılmış.
Neymiş efendim ayrılıkçık duygularını pekiştiriyormuş.
Neymiş efendim halkı ayrıştırıyor, tahrik ediyormuş.
Neymiş efendim Ogün ve Yasin’e methiyeler diziyormuş.
Ozan Arif güzel yazmış, İsmail Türüt’te güzel seslendirmiş. Her kelimesinin altına imzamı harfiyen atıyorum. Eseri dinleyen bir kişide video yaparak video paylaşımı olan Youtube denilen sitede yayınlamış. Yayınlanınca kızılca kıyamet koparılmaya başlandı. Pes doğrusu bu bahsettiğiniz sitede bir gezinde nelerin olduğuna bir göz atın.
Youtube dediğiniz sitede Mehmetçikleirmizi şehit eden PKK’nın her türlü propagandası yapılıyor buna ses yok, Atatürk’e hakaretler var kimsede ses yok, Türkiye’ye kin ve nefret var ses seda yok, Alparslan Türkeş’e hakaret var ses seda yok, Türk Milletinin incisi askeriyeye çirkin iftiralar var ses seda yok, ama vatan sevdalısı bir eserin videosu yayınlanınca KIYAMET kopuyor. İsmail Türüt linç edilmek isteniyor. Eseri yazan Ozan Arif linç edilmek isteniyor. Ülkede o kadar ihanete rağmen görevlerini yapmayanlar bu eser incelemeye alıyorlar, soruşturma açıyorlar. Eserde ne deniliyor ki vatan sevgisi ve ülkede oynanan oyunları ortaya koyan bir çalışma.
Neden birileri bu eserden rahatsız oldular acaba?
Sokaklarda PKK’yı simgeleyen çaput parçaları ile yürüyenlere, bebek katili APO’nun resimleri ile dolaşanlara, askere, polise kurşun sıkanları kardeş ilan edenlere, devletin imkanlarıyla terörist leşini taşıyanlara, PKK’ya terör örgütü diyemeyenlere sesini çıkarmayanlar vatan sevdasını anlatan bir destan için havlıyorlar, saldırıyorlar. Hemde kadrolu bir şekilde.. Amaçları Türkiye Sevdalılarını, Türk Milliyetçilerini yıldırmak….
Bu ülkede ERMENİYİZ diye bağıranlara sesi çıkmayanlar “Ne Mutlu Türk’üm diyene” diyen herkesi ırkçı, faşist ilan ediyorlar.
El insaf bu kadarı da olmaz artık.
Bu memleket sahipsiz değil…
Bu memleketi seven vatan sevdalısı olan İsmail Türüt gibi, Ozan Arif gibi nice koç yiğitler var onlar sahipsiz değiller. Bu vatan dünya döndükçe varolacak, yüce Türk Milleti her dem yeniden doğacak.
Bizler ne İsmail Türrüt’ü bitirmenize izin veririz, ne de Ozan Arif’i…
Bugün onlara yapılmak istenen linç aslında Yüce Türk Milletine yapılmak isteniyordur.
Herkes aklını başına alsın ve Türk’ün sabrını sınamasın.
İsmail Türüt ve Ozan Arif yalnız değildir.
Onların yanında, arkasında Yüce Türk Milleti vardır.
Destanı gelin birde buradan okuyalım, hem de bağıra bağıra….
Mithat SAYAR
İsmail Türüt bir eser seslendirdi yer yerinden oynadı.
Neymiş efendim Faşist ruhlarla yazılmış.
Neymiş efendim ayrılıkçık duygularını pekiştiriyormuş.
Neymiş efendim halkı ayrıştırıyor, tahrik ediyormuş.
Neymiş efendim Ogün ve Yasin’e methiyeler diziyormuş.
Ozan Arif güzel yazmış, İsmail Türüt’te güzel seslendirmiş. Her kelimesinin altına imzamı harfiyen atıyorum. Eseri dinleyen bir kişide video yaparak video paylaşımı olan Youtube denilen sitede yayınlamış. Yayınlanınca kızılca kıyamet koparılmaya başlandı. Pes doğrusu bu bahsettiğiniz sitede bir gezinde nelerin olduğuna bir göz atın.
Youtube dediğiniz sitede Mehmetçikleirmizi şehit eden PKK’nın her türlü propagandası yapılıyor buna ses yok, Atatürk’e hakaretler var kimsede ses yok, Türkiye’ye kin ve nefret var ses seda yok, Alparslan Türkeş’e hakaret var ses seda yok, Türk Milletinin incisi askeriyeye çirkin iftiralar var ses seda yok, ama vatan sevdalısı bir eserin videosu yayınlanınca KIYAMET kopuyor. İsmail Türüt linç edilmek isteniyor. Eseri yazan Ozan Arif linç edilmek isteniyor. Ülkede o kadar ihanete rağmen görevlerini yapmayanlar bu eser incelemeye alıyorlar, soruşturma açıyorlar. Eserde ne deniliyor ki vatan sevgisi ve ülkede oynanan oyunları ortaya koyan bir çalışma.
Neden birileri bu eserden rahatsız oldular acaba?
Sokaklarda PKK’yı simgeleyen çaput parçaları ile yürüyenlere, bebek katili APO’nun resimleri ile dolaşanlara, askere, polise kurşun sıkanları kardeş ilan edenlere, devletin imkanlarıyla terörist leşini taşıyanlara, PKK’ya terör örgütü diyemeyenlere sesini çıkarmayanlar vatan sevdasını anlatan bir destan için havlıyorlar, saldırıyorlar. Hemde kadrolu bir şekilde.. Amaçları Türkiye Sevdalılarını, Türk Milliyetçilerini yıldırmak….
Bu ülkede ERMENİYİZ diye bağıranlara sesi çıkmayanlar “Ne Mutlu Türk’üm diyene” diyen herkesi ırkçı, faşist ilan ediyorlar.
El insaf bu kadarı da olmaz artık.
Bu memleket sahipsiz değil…
Bu memleketi seven vatan sevdalısı olan İsmail Türüt gibi, Ozan Arif gibi nice koç yiğitler var onlar sahipsiz değiller. Bu vatan dünya döndükçe varolacak, yüce Türk Milleti her dem yeniden doğacak.
Bizler ne İsmail Türrüt’ü bitirmenize izin veririz, ne de Ozan Arif’i…
Bugün onlara yapılmak istenen linç aslında Yüce Türk Milletine yapılmak isteniyordur.
Herkes aklını başına alsın ve Türk’ün sabrını sınamasın.
İsmail Türüt ve Ozan Arif yalnız değildir.
Onların yanında, arkasında Yüce Türk Milleti vardır.
Destanı gelin birde buradan okuyalım, hem de bağıra bağıra….
Plan Yapmayın Plan
Gitmez Karadeniz’de
Kahpelik yalan dolan
Tutmaz Karadeniz’de
Bırakın çan çalmayı
Ermenici olmayı
Millet böyle dolmayı
Yutmaz Karadeniz’de
O gün öyle desinler
Bugün böyle desinler
Fatihalar, Yasinler
Bitmez Karadeniz’de
Şerefini Şanını
ortaya kor canını
Hiç kimse vatanını
Satmaz Karadeniz’de
Anladık var öcünüz
Belli kuyruk acınız
Kargaşaya gücünüz
Yetmez Karadeniz’de
Vatan satsa bir kişi
Anında biter işi
Türk ve İslam güneşi
Batmaz Karadeniz’de...
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE……..
İZMİR Barosu Başkanı Nevzat Erdemir, ‘Plan yapmayın plan’ isimli şarkısı nedeniyle hakkında soruşturma başlatılan türkücü İsmail Türüt'e yönelik eleştirilere katılmadığını belirterek, “Yurtsever duyguları şiirle, şarkıyla dile getirmek kutlanması gereken bir davranıştır'' dedi. İzmir Barsou Başkanı Avukat Nevzat Erdemir, İsmail Türüt'ün, Ozan Arif'in sözlerini yazdığı ‘Plan yapmayın plan’ isimli şarkısını dinlediğini ve şarkıda gazeteci Hrant Dink ve Rahip Santoro cinayetlerini öven bir unsur görmediğini söyledi. Şarkıda, ABD Başkanı George Bush'a, bölücülüğe ve ‘Türkiye ile ilgili oynanan oyunlara’ göndermelerin olduğunu dile getiren Erdemir, “Yurtsever olmak ve yurtsever duyguları şarkıyla, şiirle, resimle, yazıyla ifade etmek kutlanması gereken bir davranıştır. Türkiye’de bir süreden beri yurtsever olmak, ulusal değerleri savunmak, neredeyse aşağılanan bir davranış haline geldi. Düşünce ve kanaatleri şarkıyla, besteyle açıklama ve yayma özgürlüğü vardır. Sözlerde kesinlikle bu cinayetlerin olumlanması söz konusu değildir. Bu yöndeki eleştirileri samimi bulmuyorum. Şarkıda ABD Başkanı Bush'a göndermeler var. ABD'nin Afganistan'da, Lübnan'daki hukuk dışı uygulamaları herkesin gözü önündedir'' dedi.
15 Ağustos 2007 Çarşamba
Açeh,Türk Bayrağını kendi bayrağı yapıyor...
Endonezya Aceh'te müthiş Türk sevgisi... Tsunaminin yıktığı Aceh'i, Türk Kızılay'ı adeta yeniden inşaa etti Aceh yönetimi de Endonezya bayrağının kırmızı bölümüne, ay yıldız koyma kararı alarak minnetini gösterdiTsunami felaketinden sonra Endonezya ve Sri Lanka'daki yardım faaliyetlerine Türkiye damgası vuruldu... Arkasına Başbakanlık desteğini alan Kızılay'ın yaptığı sosyal konutlar, "Türkiye, Türkiye" sloganları ve sevgi gösterileri arasında hak sahiplerine teslim edildi. Türk Kızılay'ı 2 yılda Sri Lanka'da 450 konut, 1 okul ve Budist tapınağı ile arıtma tesisleri yaptı. 4 camiyi onardı. Endonezya'da ise 1052 konut, 4 okul ve sosyal tesisler inşa edildi. Tsunamiden zarar gören Rahmatullah Camii'nin onarımı da, Türk Kızılay'ı tarafından gerçekleştirildi.
bakan şahin dinçer e SEVGİ
Yüzyılın felaketinin 2. yıldönümünde Kızılay'ın yaptığı inşaatlar, Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin ile Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer'in de katıldığı törenlerle teslim edildi. Törenlerde yapılan konuşmalarda Türkiye'ye şükran duyguları iletildi, "Türkiye, Türkiye" sloganları atıldı. Türk bayrakları dalgalandı. Yerel halk, Kızılay’a sevgi gösterilerinde bulundu. Bu arada, Endonezya'nın Aceh Eyaleti'nde çocuklardan oluşan bando, defalarca 10'uncu Yıl Marşı'nı çaldı.
YENİ YÖNETİMİN ŞÜKRAN JESTİ
Öte yandan Endonezya'nın Aceh Eyaleti'nde seçimlerle işbaşına gelen yeni yönetim, Türk Bayrağı'nı yerel bayrak yapmayı kararlaştırdı. Üç ay sonra göreve başlayacak olan ve "Jön Türkler" olarak adlandırılan yerel yöneticiler, Parlamento'da ilk iş olarak bayrak değişikliği kararını alacaklar. Endonezya Milli Bayrağı'nın bir köşesine, ay yıldızlı Türk Bayrağı'nı yerleştirecekler. Bu değişiklikle Aceh semalarında, ay yıldızlı Türk Bayrağı dalgalanacak.Emin PAZARCI / ENDONEZYA
YENİ YÖNETİMİN ŞÜKRAN JESTİ
Öte yandan Endonezya'nın Aceh Eyaleti'nde seçimlerle işbaşına gelen yeni yönetim, Türk Bayrağı'nı yerel bayrak yapmayı kararlaştırdı. Üç ay sonra göreve başlayacak olan ve "Jön Türkler" olarak adlandırılan yerel yöneticiler, Parlamento'da ilk iş olarak bayrak değişikliği kararını alacaklar. Endonezya Milli Bayrağı'nın bir köşesine, ay yıldızlı Türk Bayrağı'nı yerleştirecekler. Bu değişiklikle Aceh semalarında, ay yıldızlı Türk Bayrağı dalgalanacak.Emin PAZARCI / ENDONEZYA
Yola devam
Erdoğan, ''Her şey daha iyi olacak. Yola devam'' diyerek koltuğa bir kez daha oturdu. Ancak yatırım yapmayan, her şeyi yabancılara havale eden AKP politikasının korkunç sonuçları Türkiye'ye fena vuruyor.Korkutan tabloHÜKÜMETİN yılllardır uyguladığı Türk parasının değerini yüksek tutarak yabancı sıcak parasını ülkeye getirmesinin acı sonuçları ortaya çıkıyor. ABD'de mortagage şirketlerinin nakit sıkıntısına girmesiyle derinleşen uluslararası mali piyasalardaki krizin Türkiye gibi yükselen piyasaları bu defa kötü vurabileceği uyarısı yapıldı. Uzmanlar, krizin bu defa Türkiye gibi piyasaları kurtarmamız çok zor olacak" görüşünü ifade ettiler.Enerji krizi kapıda DÜNYA Bankası ise hazırladığı bir raporla Türkiye'yi uyardı: "Santrallar alarm veriyor, elektrik ve gaz kesilebilir." DB raporunda, seçim öncesi elektrik kesintilerini önlemek için santral rehabilitasyonlarını askıya alması eleştiri konusu yapılırken, "Santralların kullanım kapasitesi düşük, bir an önce bakıma alın ve özelleştirin" denildi. Banka, özel sektörün elektriği kamudan düşük fiyata aldığını, ürettiği elektriği ise yüksek tarifeden satarak kâr ettiğini belirtti.Faiz lideri TürkiyeTÜRKİYE ekonomisinin faize bağlı olduğu ve bütüçenin tamamına yakınının faizlere gittiği belirtilirken hazırlanan yeni bir çaşma korkunç durumu ortaya serdi. Türkiye faizci ülkelerin başında geliyor. Türkiye 42 ülke arasında yatırımcıya en yüksek faizi veren ülke çıktı. 3 ay vadede en yüksek faiz yüzde 19,14'le Türkiye'de. Türkiye'yi yüzde 11,93'le Brezilya takip ediyor. Şili, Arjantin gibi ülkelerde Türkiye'den daha az faiz verirken, en düşük faizi yüzde 0,63'le Japonya ödüyor. Macaristan'da ise faizler yüzde 7,66 olarak belirleniyor. Çalışmaya göre Rusya'daki faiz oranları yüzde 10 düzeyini aşmazken, son dönemde yaşadığı iç karışıklıklarla gündeme gelen Pakistan'da faizler yüzde 9,56'de bulunuyor. 2000'li yıllarda yaşadığı ekonomik krizle gündeme gelen Arjantin'de ise faizler haziran sonu itibariyle yüzde 9,25 oldu. Macaristan'da ise faizler yüzde 7,66 olarak belirleniyor. Suudi Arabistan'da da 3 ay vadede yüzde 5,04 düzeyinde faiz uygulanırken, Hong Kong'ta yüzde 4,43 faiz veriliyor. Kanada'daki faiz oranları yüzde 4,42, Danimarka'daki faiz oranları da yüzde 4,4 düzeyinde bulunuyor. Belçika'da da 3 aylık vadede yüzde 4,22 faiz veriliyor. EURO BÖLGESİ FAİZLEREuro bölgesinde faizler ise ortalama yüzde 4,16 düzeyinde bulunuyor. Buna göre Avusturya'da, Fransa'da, Almanya'da, Yunanistan'da, İtalya ve Hollanda'da faizler yüzde 4,16 düzeyini aşmıyor. Malezya'da üç aylık faizler yüzde 3,62 olarak belirlenirken, İsveç'te faiz oranları yüzde 3,42 düzeyinde. Son dönemdeki ekonomik büyümesiyle dikkat çeken Çin'de faizler yüzde 3,08'ken, Çek Cumhuriyeti'ndeki faiz oranları yüzde 2,97'yle sınırlı. Tayvan'da yüzde 2,6 olan faizler, Singapur'da yüzde 2,55'e inerken; İsviçre'de yüzde 2,54 düzeyinde bulunuyor. En düşük faiz ise Japonya'da uygulanıyor.
ATATÜRK RESİMLERİ KALDIRILIYOR
AB uyum yasaları çerçevesında Atatürk resümleri devlet dairelerinden kaldırılıyor.AB komiserlerinin yoğun baskısı nedeniyle geri adım atan AKP hükümeti resmi dairelerdeki Atatürk resimlerini kaldırıyor.Müzakerelerle Atatürk ün arasında ne alakası olduğu bilinmezken Atatürk ün emperyalizmi Ege sularına gömmesinin intikamının alındığına işaret ediliyor
12 Ağustos 2007 Pazar
8 Ağustos 2007 Çarşamba
5 Ağustos 2007 Pazar
2 Ağustos 2007 Perşembe
IRAK'TA TÜRK KATLİAMI SÜRÜYOR
ITC Yengice Bürosuna Silahlı saldırı düzenlendi. Saldırı sonucu 6 kişi şehit oldu, 6 kişi de yaralandı. Hain saldırı da ITC sorumlusu ağır yaralanırken, ITC sorumlusunun oğlu ve yeğenleri şehit oldu...
ITC'nin resmi internet sitesi kerkuk.net'ten edinilen bilgiye göreIrak'ın kuzeyindeki Kerkük'ün Türkmen köyü Yengice'de, Irak Türkmen Cephesi (ITC) bürosuna düzenlenen saldırıda 6 Türk şehit olurken, 6 sının da yaralandığı bildirildi. Irak polisine dayanan Reuters ajansı ise Yengice'de silahlı kişilerce düzenlenen saldırıda 8 kişinin öldüğünü, 2 kişinin yaralandığını duyurdu.
ITC'nin resmi internet sitesi kerkuk.net'ten edinilen bilgiye göreIrak'ın kuzeyindeki Kerkük'ün Türkmen köyü Yengice'de, Irak Türkmen Cephesi (ITC) bürosuna düzenlenen saldırıda 6 Türk şehit olurken, 6 sının da yaralandığı bildirildi. Irak polisine dayanan Reuters ajansı ise Yengice'de silahlı kişilerce düzenlenen saldırıda 8 kişinin öldüğünü, 2 kişinin yaralandığını duyurdu.
BATI TRAKYA'DA TÜRKÇE RADYO KRİZİ
Yunanistan’da, özel radyoların faaliyetlerine düzenleme getiren yeni lisans yasası, Batı Trakya’da Türkçe yayın yapan radyolarda endişeye neden oldu. Radyo sahipleri, yasanın özellikle...
istihdam konusu ve programların Yunanca ağırlıklı olmasıyla ilgili maddelerinin Gümülcine ve İskeçe’de Türkçe yayın yapan radyoların çalışmalarında, bugünkü koşullarda aşılması mümkün olmayan sıkıntılar yaratmasının söz konusu olduğunu belirttiler. Radyo sahipleri, her şeye rağmen önce uygulamanın nasıl olacağının görülmesi gerektiğini kaydettiler. Gümülcine’de yayın yapan Radyo City’nin sahibi Halit Halilibrahim, Batı Trakya’da yayın yapan azınlık radyolarının ana dili Türkçe olan belirli bir kitleye hitap ettiklerini ve Türkçeden başka bir dil kullanmak zorunda bırakılmaları durumunda yayın yapmanın hiçbir anlamı kalmayacağını söyledi. Joy FM’in sahibi Cengiz Bodur da, kendi kısıtlı olanaklarıyla yayın yapan azınlık radyolarının yeni yasaya uymalarının mümkün olmadığını, yasanın uygulanması durumunda yayınlarına son verme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklarını belirtti. İskeçe bölgesinde Türkçe yayın yapan Teleradyo FM’in sahibi Ramadan Ömer Recepoğlu ise 100 bin avronun üzerinde yatırımı bulunan radyosunun bugüne dek Türkçe yayın yapmak için istenen tüm izinleri aldığını ve radyo elemanlarının da yasal statüyle çalıştığını, yeni yasanın kendilerini etkilemesini beklemediğini ifade etti. İktidar Partisi Yeni Demokrasi’nin (YDP) Rodop milletvekili İlhan Ahmet de, AA muhabirine, "söz konusu yasanın sadece azınlık radyolarını hedef almadığını, bu yasayla Yunanistan genelinde yayın yapan 20 binin üzerindeki özel radyonun çalışmalarının yasal bir çerçeveye oturtulmasının amaçlandığını" belirtti. Yeni lisans yasasında radyolarda kullanılan resmi dilin Yunanca olması öngörülmekle birlikte, Türkçe ve diğer dillerin kullanılmasının yasaklanmadığını ifade eden Ahmet, "Yeni lisans yasası daha çok her gün ülkenin bir köşesinde yeni kurulan ve keyfi yayın yapan radyoları belirli bir düzene koyarak, gerçek anlamda radyoculuk yapanları korumayıamaçlamaktadır. Ayrıca, yasada yer alan her maddenin uygulanmaya konulabilmesi için, ilgili bakanlıkların bu konudaki kararları gerekmektedir. Yasanın finansmanla ilgili, örneğin, istihdam ve yatırımlarla ilgili bölümlerinin uygulanmasına da belirli bir yumuşama getirileceğine inanıyorum" dedi. Yunanistan Parlamentosunun 19 Temmuzda onayladığı 3592/19.07.2007 sayılı yeni lisans yasasında, özel radyoların programlarının Yunanca ağırlıklı olması, radyo istasyonlarının en az 60 bin avro tutarında yatırım yapmış olmaları, 24 saat yayın yapmaları ve en az 5 kişiyi istihdam etmeleri gerektiği gibi maddeler yer alıyor. Bu arada, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) ve Güneydoğu Avrupa Medya Örgütünün (SEEMO) Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas ve Parlamento Başkanı Anna Psaruda-Benaki’ye yasa henüz parlamentoda görüşülürken gönderdikleri mektupla yeni düzenlemeyi eleştirdikleri kaydedildi. IPI’nin, yeni yasanın azınlık yayın kuruluşlarını ve azınlık üyelerinin haber alma olanaklarını olumsuz etkileyeceğine dikkati çektiği ve Yunanistan’ın azınlık haklarına ilişkin uluslararası yükümlülüklerini hatırlattığı belirtildi. milliyet
istihdam konusu ve programların Yunanca ağırlıklı olmasıyla ilgili maddelerinin Gümülcine ve İskeçe’de Türkçe yayın yapan radyoların çalışmalarında, bugünkü koşullarda aşılması mümkün olmayan sıkıntılar yaratmasının söz konusu olduğunu belirttiler. Radyo sahipleri, her şeye rağmen önce uygulamanın nasıl olacağının görülmesi gerektiğini kaydettiler. Gümülcine’de yayın yapan Radyo City’nin sahibi Halit Halilibrahim, Batı Trakya’da yayın yapan azınlık radyolarının ana dili Türkçe olan belirli bir kitleye hitap ettiklerini ve Türkçeden başka bir dil kullanmak zorunda bırakılmaları durumunda yayın yapmanın hiçbir anlamı kalmayacağını söyledi. Joy FM’in sahibi Cengiz Bodur da, kendi kısıtlı olanaklarıyla yayın yapan azınlık radyolarının yeni yasaya uymalarının mümkün olmadığını, yasanın uygulanması durumunda yayınlarına son verme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklarını belirtti. İskeçe bölgesinde Türkçe yayın yapan Teleradyo FM’in sahibi Ramadan Ömer Recepoğlu ise 100 bin avronun üzerinde yatırımı bulunan radyosunun bugüne dek Türkçe yayın yapmak için istenen tüm izinleri aldığını ve radyo elemanlarının da yasal statüyle çalıştığını, yeni yasanın kendilerini etkilemesini beklemediğini ifade etti. İktidar Partisi Yeni Demokrasi’nin (YDP) Rodop milletvekili İlhan Ahmet de, AA muhabirine, "söz konusu yasanın sadece azınlık radyolarını hedef almadığını, bu yasayla Yunanistan genelinde yayın yapan 20 binin üzerindeki özel radyonun çalışmalarının yasal bir çerçeveye oturtulmasının amaçlandığını" belirtti. Yeni lisans yasasında radyolarda kullanılan resmi dilin Yunanca olması öngörülmekle birlikte, Türkçe ve diğer dillerin kullanılmasının yasaklanmadığını ifade eden Ahmet, "Yeni lisans yasası daha çok her gün ülkenin bir köşesinde yeni kurulan ve keyfi yayın yapan radyoları belirli bir düzene koyarak, gerçek anlamda radyoculuk yapanları korumayıamaçlamaktadır. Ayrıca, yasada yer alan her maddenin uygulanmaya konulabilmesi için, ilgili bakanlıkların bu konudaki kararları gerekmektedir. Yasanın finansmanla ilgili, örneğin, istihdam ve yatırımlarla ilgili bölümlerinin uygulanmasına da belirli bir yumuşama getirileceğine inanıyorum" dedi. Yunanistan Parlamentosunun 19 Temmuzda onayladığı 3592/19.07.2007 sayılı yeni lisans yasasında, özel radyoların programlarının Yunanca ağırlıklı olması, radyo istasyonlarının en az 60 bin avro tutarında yatırım yapmış olmaları, 24 saat yayın yapmaları ve en az 5 kişiyi istihdam etmeleri gerektiği gibi maddeler yer alıyor. Bu arada, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) ve Güneydoğu Avrupa Medya Örgütünün (SEEMO) Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas ve Parlamento Başkanı Anna Psaruda-Benaki’ye yasa henüz parlamentoda görüşülürken gönderdikleri mektupla yeni düzenlemeyi eleştirdikleri kaydedildi. IPI’nin, yeni yasanın azınlık yayın kuruluşlarını ve azınlık üyelerinin haber alma olanaklarını olumsuz etkileyeceğine dikkati çektiği ve Yunanistan’ın azınlık haklarına ilişkin uluslararası yükümlülüklerini hatırlattığı belirtildi. milliyet
Vize Kolaylığı
Türkiye, Azerbaycan, Moğolistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan vatandaşlarına vize kolaylığı getirdi. Kazakistan ve Kırgızistan ise bu uygulamanın dışında bırakıldı. Söz konusu ülkelerin
vatandaşlarının Türkiye'ye yapacakları 30 günden kısa süreli ziyaretlerde vize aranmayacak.
Bakanlar Kurulu'nun bugünkü resmi Gazetede yayımlanan kararına göre, sözkonusu 5 ülkenin vatandaşları Türkiye'ye girişte vizeden muaf olacaklar. Türkiye'nin bu kararı tek taraflı olarak uygulanacak.
Türkiye'nin bu kararı 19 Temmuz 2007 tarihinden itibaren geçerli olacak.
Türk Düyasından Haberler
vatandaşlarının Türkiye'ye yapacakları 30 günden kısa süreli ziyaretlerde vize aranmayacak.
Bakanlar Kurulu'nun bugünkü resmi Gazetede yayımlanan kararına göre, sözkonusu 5 ülkenin vatandaşları Türkiye'ye girişte vizeden muaf olacaklar. Türkiye'nin bu kararı tek taraflı olarak uygulanacak.
Türkiye'nin bu kararı 19 Temmuz 2007 tarihinden itibaren geçerli olacak.
Türk Düyasından Haberler
2 Temmuz 2007 Pazartesi
Doğu Türkistan’da 5 Ay İçinde resmen Tutuklananların Sayısı 7354 Kişiye Ulaştı
“Sinkiang(Doğu Türkistan)Gazetesi”nin 13 Haziran 2007 tarihli haberinde, bu yıl Ocak ayından mayıs ayına kadar geçen süre içerisinde, Doğu Türkistan’daki her kademeden teftiş organları tarafından onaylanarak resmen tutuklananların sayısı 7354 kişiye ulaşmış bulunuyor. Yargı mahkemelerinde haklarında dava açılanların sayısı ise, 8691 kişi.Fakat yukarıdaki haberde, tutuklanan kişilerin milli mahiyetleri ve ne sebeple tutuklandıkları hakkında hiçbir izahat verilmemiştir.Ama Doğu Türkistan’dan gelen yansımalara göre yakın zamanlardan beri çeşitli sebeplerle tutuklananların ekserisi Uygur olup, siyasi sebeplerle tutuklanmakta olanların sayısında açık bir artış görülmektedir.
Uygur Türkçesinden Türkiye Türkçesine uyarlayan: Mehmet Emin BATUR
Doğu Türkistan'da Şiddetli Çatışmalar!
Doğu Türkistan’da Çin Askerleri ile Bağımsızlık Savaşçıları Arasında Geniş Çaplı bir Silahlı Çatışma Meydana geldi.
Bundan bir gün önce, yani 07.01.2007 tarihinde Almanya’daki “Doğu Türkistan Enformasyon merkezi” tarafından Doğu Türkistan’dan doğrudan elde edilen ciddi bir haber yayınlanmıştı. Bu haberde Doğu Türkistan’ın Barın köyü civarında 50 kişilik milli mücadeleci grubu ile Çin polisleri arasında bir silahlı çatışma meydana geldiği, bağımsızlık savaşçılarının bir kısmının yakalandığı, diğer bir kısmının ise, kaçarak izlerini kaybettirdikleri ETIC tarafından bildirilmişti. Bugün, yani 08.01.2007 günü “Sinkiang(Doğu Türkistan) Toplum Güvenlik Bakanlığı” bir Basın toplantısı düzenleyerek Ocak ayının 5.günü Doğu Türkistan’ın Pamir dağları bölgesinde Çin Askerleri ile bağımsızlık savaşçıları arasında büyük çaplı silahlı çatışma meydana gelmiş olduğunu açıkladılar. “Tiyanşan(Tanrıdağı)İnternet sitesi”nde yer alan habere göre güya, 2002 yılının 9. ayının 11. gününde dış ülkelerden sızan “Doğu Türkistan İslami Hareketi” teşkilatının direniş güçleri Doğu Türkistan’ın Pamir dağlarının yukarı kısımlarında Askeri eğitim kampı kurmuşlar. 05.01.2007 tarihinde Çin askeri birlikleri bu konuda elde ettiği haberlere dayanarak, Pamir dağlarındaki bağımsızlık savaşçılarının etrafını kuşatarak saldırıya geçmişlerse de bağımsızlık savaşçıları bunlara çok sert bir şekilde karşılık vermiştir. Çin hükümetinin verdiği sayılara göre bu defaki çatışmada Çin tarafından bir asker ölmüş, biri de yaralanmış, bağımsızlık savaşçılarından da 18 kişi şehit olmuştur. Yine, Bağımsızlık savaşçılarından da 17 kişi Çin askerlerince ele geçirilmiştir. Çin tarafı, 22 tane el bombası ve çok sayıda mühimmat ele geçirmiştir. Bağımsızlık savaşçılarının bir kısmı da kuşatmayı yararak kurtulmayı başarmışlardır. Şu anda Çin askeri birlikleri Doğu Türkistan genelinde arama, tarama ve tutuklama furyası başlatmış bulunmaktadır. Diğer yandan “Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi”nin elde ettiği bir önceki haberinde bu defaki silahlı çatışmanın meşhur Barın köyü civarında meydana gelmiş olduğu bildirilmişti. Fakat Çin hükümeti Uygur halkı arasında “Barın Ruhu” nun tekrar canlanmasından endişe ederek, kesinlikle “Pamir dağları bölgesinde meydana geldi” demeye mecbur kalmıştır. “Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi” bu olay hakkında daha tafsilatlı bilgiler almaya çalışmaktadır. uygur.org
**********************************
iframe name="I4" src="http://www.haberalemi.net/site_sondakika.php" width="506" height="240" scrolling="yes" border="0" frameborder="0">
Bundan bir gün önce, yani 07.01.2007 tarihinde Almanya’daki “Doğu Türkistan Enformasyon merkezi” tarafından Doğu Türkistan’dan doğrudan elde edilen ciddi bir haber yayınlanmıştı. Bu haberde Doğu Türkistan’ın Barın köyü civarında 50 kişilik milli mücadeleci grubu ile Çin polisleri arasında bir silahlı çatışma meydana geldiği, bağımsızlık savaşçılarının bir kısmının yakalandığı, diğer bir kısmının ise, kaçarak izlerini kaybettirdikleri ETIC tarafından bildirilmişti. Bugün, yani 08.01.2007 günü “Sinkiang(Doğu Türkistan) Toplum Güvenlik Bakanlığı” bir Basın toplantısı düzenleyerek Ocak ayının 5.günü Doğu Türkistan’ın Pamir dağları bölgesinde Çin Askerleri ile bağımsızlık savaşçıları arasında büyük çaplı silahlı çatışma meydana gelmiş olduğunu açıkladılar. “Tiyanşan(Tanrıdağı)İnternet sitesi”nde yer alan habere göre güya, 2002 yılının 9. ayının 11. gününde dış ülkelerden sızan “Doğu Türkistan İslami Hareketi” teşkilatının direniş güçleri Doğu Türkistan’ın Pamir dağlarının yukarı kısımlarında Askeri eğitim kampı kurmuşlar. 05.01.2007 tarihinde Çin askeri birlikleri bu konuda elde ettiği haberlere dayanarak, Pamir dağlarındaki bağımsızlık savaşçılarının etrafını kuşatarak saldırıya geçmişlerse de bağımsızlık savaşçıları bunlara çok sert bir şekilde karşılık vermiştir. Çin hükümetinin verdiği sayılara göre bu defaki çatışmada Çin tarafından bir asker ölmüş, biri de yaralanmış, bağımsızlık savaşçılarından da 18 kişi şehit olmuştur. Yine, Bağımsızlık savaşçılarından da 17 kişi Çin askerlerince ele geçirilmiştir. Çin tarafı, 22 tane el bombası ve çok sayıda mühimmat ele geçirmiştir. Bağımsızlık savaşçılarının bir kısmı da kuşatmayı yararak kurtulmayı başarmışlardır. Şu anda Çin askeri birlikleri Doğu Türkistan genelinde arama, tarama ve tutuklama furyası başlatmış bulunmaktadır. Diğer yandan “Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi”nin elde ettiği bir önceki haberinde bu defaki silahlı çatışmanın meşhur Barın köyü civarında meydana gelmiş olduğu bildirilmişti. Fakat Çin hükümeti Uygur halkı arasında “Barın Ruhu” nun tekrar canlanmasından endişe ederek, kesinlikle “Pamir dağları bölgesinde meydana geldi” demeye mecbur kalmıştır. “Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi” bu olay hakkında daha tafsilatlı bilgiler almaya çalışmaktadır. uygur.org
**********************************
iframe name="I4" src="http://www.haberalemi.net/site_sondakika.php" width="506" height="240" scrolling="yes" border="0" frameborder="0">
24 Haziran 2007 Pazar
19 Haziran 2007 Salı
Yeniçağ dan
ERDOĞAN UMUT OLDU!
Teslimiyetçi icraatlarıyla Türk milletinin kâbusu haline gelen Başbakan Tayyip Erdoğan, Irak’taki Kürt unsurların gözdesi.
‘Endişemizi bitirdi’
BaŞbakan Erdoğan’ın sınır ötesi harekat karşısındaki isteksizliği Irak’ın Kürt kökenli Dışişleri Bakanı Zebari tarafından takdirle karşılandı. Zebari, Erdoğan’ın “PKK sorunu önce içeride çözülmeli” açıklamasını cesaret verici bulduğunu belirtti.
Barzani’nin de tercihi
PeŞmerge lideri Mesut Barzani de bir süre önce, Fransız Le Monde gazetesinde yayımlanan demecinde, Türkiye’yle diyalog için Tayyip Erdoğan’ın lideri olduğu AKP’yi tercih ettiğini söyleyip, seçimi AKP’nin kazanması temennisini dile getirmişti.
Peşmergelerin umudu Erdoğan Türk milletinin tepkisini çeken icraatlarıyla Irak’taki Kürt unsurların gözdesi
Irak’ın Kürt Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, Türk ordusunun sınırdaki hareketliliğinden endişe duyduklarını söyledi. Zebari, Erdoğan’ın “PKK sorunu önce içeride çözülmeli” yönündeki açıklamasının da cesaret verici olduğu belirtti. CNN International’ın yayınına katılan Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, “Irak’a herhangi bir askeri müdahaleye karşı olduklarını” söyledi. Zebari, Türkiye’nın terör örgütü PKK’ya ilişkin güvenlik kaygılarını “meşru” olarak nitelendirdi, ancak sorunun,Türkiye, ABD ve Irak arasındaki üçlü mekanizma çerçevesinde çözümlenmesi gerektiğini savundu.
Askeri eyleme girişilmesin
Zebari, “Türkiye’nin askeri yığınağına gelince, biz kesinlikle kaygılıyız. Bizim konumumuz, her türlü askeri müdahaleye karşı çıkmak. Çünkü bu, daha fazla şiddete ve istikrarsızlığa yol açacak. Dolayısıyla askeri eyleme girişilmemesi yönünde defalarca çağrıda bulunduk” ifadelerini kullandı. Hoşyar Zebari ayrıca, “Türkiye Başbakanının, terör örgütü PKK sorununa, başka ülkelerin sınırlarından içeriye girilmesinin düşünülmesinden önce Türkiye içinde karşılık verilmesi gerektiği yönündeki sözleri bizi cesaretlendirdi” diye konuştu.
Tercihimiz AKP
Peşmerge lideri Mesut Barzani bir süre önce, Fransız Le Monde gazetesinde yayımlanan bir söyleşide, Türkiye’yle diyalog için AKP’yi tercih ettiğini söylemişti. Barzani, sözde ’Irak Kürdistanı Başkanı’sıfatıyla yayımlanan söyleşide, Kerkük konusunda taviz vermelerinin söz konusu olmadığını, Türkiye’nin de bölgeye müdahale edeceğini sanmadığını dile getirmişti.
DTP ile koalisyon yapmam
Başbakan Erdoğan, dün akşam özel bir televizyon kanalında DTP’yle koalisyon yapmayacaklarını söyleyerek, “PKK’nın yandaşı hiçbir hareketle asla böyle bir şey yapmayız” dedi.
Barzani’ye soruşturma
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani hakkında soruşturma başlattı. Barzani ve ailesinin yurt dışında yaşaması ve farklı bir prosedür yürütülecek olması nedeniyle, başsavcılık ilk etapta soruşturmayı yürütecek savcılığı belirleyecek.
Teslimiyetçi icraatlarıyla Türk milletinin kâbusu haline gelen Başbakan Tayyip Erdoğan, Irak’taki Kürt unsurların gözdesi.
‘Endişemizi bitirdi’
BaŞbakan Erdoğan’ın sınır ötesi harekat karşısındaki isteksizliği Irak’ın Kürt kökenli Dışişleri Bakanı Zebari tarafından takdirle karşılandı. Zebari, Erdoğan’ın “PKK sorunu önce içeride çözülmeli” açıklamasını cesaret verici bulduğunu belirtti.
Barzani’nin de tercihi
PeŞmerge lideri Mesut Barzani de bir süre önce, Fransız Le Monde gazetesinde yayımlanan demecinde, Türkiye’yle diyalog için Tayyip Erdoğan’ın lideri olduğu AKP’yi tercih ettiğini söyleyip, seçimi AKP’nin kazanması temennisini dile getirmişti.
Peşmergelerin umudu Erdoğan Türk milletinin tepkisini çeken icraatlarıyla Irak’taki Kürt unsurların gözdesi
Irak’ın Kürt Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, Türk ordusunun sınırdaki hareketliliğinden endişe duyduklarını söyledi. Zebari, Erdoğan’ın “PKK sorunu önce içeride çözülmeli” yönündeki açıklamasının da cesaret verici olduğu belirtti. CNN International’ın yayınına katılan Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, “Irak’a herhangi bir askeri müdahaleye karşı olduklarını” söyledi. Zebari, Türkiye’nın terör örgütü PKK’ya ilişkin güvenlik kaygılarını “meşru” olarak nitelendirdi, ancak sorunun,Türkiye, ABD ve Irak arasındaki üçlü mekanizma çerçevesinde çözümlenmesi gerektiğini savundu.
Askeri eyleme girişilmesin
Zebari, “Türkiye’nin askeri yığınağına gelince, biz kesinlikle kaygılıyız. Bizim konumumuz, her türlü askeri müdahaleye karşı çıkmak. Çünkü bu, daha fazla şiddete ve istikrarsızlığa yol açacak. Dolayısıyla askeri eyleme girişilmemesi yönünde defalarca çağrıda bulunduk” ifadelerini kullandı. Hoşyar Zebari ayrıca, “Türkiye Başbakanının, terör örgütü PKK sorununa, başka ülkelerin sınırlarından içeriye girilmesinin düşünülmesinden önce Türkiye içinde karşılık verilmesi gerektiği yönündeki sözleri bizi cesaretlendirdi” diye konuştu.
Tercihimiz AKP
Peşmerge lideri Mesut Barzani bir süre önce, Fransız Le Monde gazetesinde yayımlanan bir söyleşide, Türkiye’yle diyalog için AKP’yi tercih ettiğini söylemişti. Barzani, sözde ’Irak Kürdistanı Başkanı’sıfatıyla yayımlanan söyleşide, Kerkük konusunda taviz vermelerinin söz konusu olmadığını, Türkiye’nin de bölgeye müdahale edeceğini sanmadığını dile getirmişti.
DTP ile koalisyon yapmam
Başbakan Erdoğan, dün akşam özel bir televizyon kanalında DTP’yle koalisyon yapmayacaklarını söyleyerek, “PKK’nın yandaşı hiçbir hareketle asla böyle bir şey yapmayız” dedi.
Barzani’ye soruşturma
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani hakkında soruşturma başlattı. Barzani ve ailesinin yurt dışında yaşaması ve farklı bir prosedür yürütülecek olması nedeniyle, başsavcılık ilk etapta soruşturmayı yürütecek savcılığı belirleyecek.
13 Haziran 2007 Çarşamba
9 Haziran 2007 Cumartesi
1 Haziran 2007 Cuma
TÜRK OCAKLARI GENEL MERKEZİNİN KUZEY AFGANİSTAN’IN ŞİBİRGAN KENTİNDEKİ OLAYLARA İLİŞKİN BASIN AÇİKLAMASI
tarih: 1/6/2007 23:54
TÜRK OCAKLARI GENEL MERKEZİNİN KUZEY AFGANİSTAN’IN ŞİBİRGAN KENTİNDEKİ OLAYLARA İLİŞKİN BASIN AÇİKLAMASI
28 Mayıs 2007 Pazartesi günü, Kuzey Afganistan’ın Şibirgan Kentinde Valinin görevden alınmasını talep eden göstericilerin üzerine polisin ateş açması üzerine 13 kişinin öldüğü, 30’dan fazla insanın da yaralandığı haberleri basında yer aldı.
Özle kaynaklardan ve basında öğrendiğimiz kadarıyla, Vali Cumahan Hamdard, atandığından beri, bölgenin Afganistan’dan önceki tarihinden gelen Türk Büyükleri Ali Şir Nevai, Babür gibi okul isimlerini değiştirmek, okullarda anayasal hak olarak verilmiş olan Türkçe eğitimi engellemek, Türk öğretmenleri baskı altına almak gibi, Türk olan ahalinin tepkisine yol açan işler yapıyordu. Cumahan ilk atandığı günlerde de Şibirgan’a Afganistan’ın güneyinden beş bin kadar Peştun aile getirip yerleştirmek gibi bir projeyi de hayata geçirmek istemiş, ancak yerel Türk çoğunluğun tepkisi üzerine bundan vazgeçmişti. Yine geçtiğimiz günlerde Türkçe eğitim konusunda çalışmalarıyla tanınan üstat Rahmankul isimli bir uzman da bölgede meçhul bir cinayete kurban gitmişti.
Bütün bunlara tepkili olan halk en sonunda valinin görevden alınması için vilayet binasının önünde gösteri yapmaya kalkınca bu olaylar patlak verdi. İdare, ahalinin binaya taşlı sopalı saldırdığını, hatta roket atmaya hazırlandığını polisin bu yüzden ateş açtığını söylüyor. Bizim basınımızda da olay, aslı araştırılma gereği bile duyulmadan, İran ve Afgan haber ajanslarının geçtiği bu şekilde veriliyor.
Bir defa, gösteri yapan halkın binaya “taşlı sopalı” saldırma niyeti doğru bile olsa, bunu engellemenin yolu, kalabalığa ateş açmak değildir. İkincisi binaya roketle saldırılacağı tespit edildiyse bunu da engellemenin yolu, kalabalığı ateş açmak değildir.
Basınımızın olayı sıradan, küçük bir olay olarak algılaması da doğru değildir. Amerikan işgalinin ve buna direnişin devam ettiği Irak ve Afganistan’da her gün böyle onlarca olay olması ve insanların yaralanması, bu olayı da muhtemelen onlardan biri gibi görmeye yol açmıştır. Ama küçücük bir “stajyer muhabir” dikkati, olayın diğerlerinden farklı boyutlarını görmeyi sağlardı: Ateş açan işgal kuvvetleri değil, yerel idarenin polisidir. Ateş açılıp öldürülenler suikast veya sabotaj eylemine kalkışmış isyancılar değil, yerli ahalidir. Gösteri yapanlar Türk, gösteriyi bastıranlar yerel yönetimdeki hakim Tacik ve/veya Peştun etnik unsurlardır. Yani ateş açanla, ateş açılan arasında etnik farklılık vardır.
Afganistan’da Türkleri sindirmeye yönelik baskıların artacağının işareti sayılmak gereken bu olayda hayatını kaybeden soydaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır, yararlılarımıza da acil şifalar diliyoruz. Basınımızı olaya gereken ehemmiyeti vermeye, Dışişlerimizi de Afganistan resmi makamları nezdinde olayı sorgulamaya davet ediyoruz.
Prof. Dr. Orhan Kavuncu
Türk Ocakları Genel Sekret
TÜRK OCAKLARI GENEL MERKEZİNİN KUZEY AFGANİSTAN’IN ŞİBİRGAN KENTİNDEKİ OLAYLARA İLİŞKİN BASIN AÇİKLAMASI
28 Mayıs 2007 Pazartesi günü, Kuzey Afganistan’ın Şibirgan Kentinde Valinin görevden alınmasını talep eden göstericilerin üzerine polisin ateş açması üzerine 13 kişinin öldüğü, 30’dan fazla insanın da yaralandığı haberleri basında yer aldı.
Özle kaynaklardan ve basında öğrendiğimiz kadarıyla, Vali Cumahan Hamdard, atandığından beri, bölgenin Afganistan’dan önceki tarihinden gelen Türk Büyükleri Ali Şir Nevai, Babür gibi okul isimlerini değiştirmek, okullarda anayasal hak olarak verilmiş olan Türkçe eğitimi engellemek, Türk öğretmenleri baskı altına almak gibi, Türk olan ahalinin tepkisine yol açan işler yapıyordu. Cumahan ilk atandığı günlerde de Şibirgan’a Afganistan’ın güneyinden beş bin kadar Peştun aile getirip yerleştirmek gibi bir projeyi de hayata geçirmek istemiş, ancak yerel Türk çoğunluğun tepkisi üzerine bundan vazgeçmişti. Yine geçtiğimiz günlerde Türkçe eğitim konusunda çalışmalarıyla tanınan üstat Rahmankul isimli bir uzman da bölgede meçhul bir cinayete kurban gitmişti.
Bütün bunlara tepkili olan halk en sonunda valinin görevden alınması için vilayet binasının önünde gösteri yapmaya kalkınca bu olaylar patlak verdi. İdare, ahalinin binaya taşlı sopalı saldırdığını, hatta roket atmaya hazırlandığını polisin bu yüzden ateş açtığını söylüyor. Bizim basınımızda da olay, aslı araştırılma gereği bile duyulmadan, İran ve Afgan haber ajanslarının geçtiği bu şekilde veriliyor.
Bir defa, gösteri yapan halkın binaya “taşlı sopalı” saldırma niyeti doğru bile olsa, bunu engellemenin yolu, kalabalığa ateş açmak değildir. İkincisi binaya roketle saldırılacağı tespit edildiyse bunu da engellemenin yolu, kalabalığı ateş açmak değildir.
Basınımızın olayı sıradan, küçük bir olay olarak algılaması da doğru değildir. Amerikan işgalinin ve buna direnişin devam ettiği Irak ve Afganistan’da her gün böyle onlarca olay olması ve insanların yaralanması, bu olayı da muhtemelen onlardan biri gibi görmeye yol açmıştır. Ama küçücük bir “stajyer muhabir” dikkati, olayın diğerlerinden farklı boyutlarını görmeyi sağlardı: Ateş açan işgal kuvvetleri değil, yerel idarenin polisidir. Ateş açılıp öldürülenler suikast veya sabotaj eylemine kalkışmış isyancılar değil, yerli ahalidir. Gösteri yapanlar Türk, gösteriyi bastıranlar yerel yönetimdeki hakim Tacik ve/veya Peştun etnik unsurlardır. Yani ateş açanla, ateş açılan arasında etnik farklılık vardır.
Afganistan’da Türkleri sindirmeye yönelik baskıların artacağının işareti sayılmak gereken bu olayda hayatını kaybeden soydaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır, yararlılarımıza da acil şifalar diliyoruz. Basınımızı olaya gereken ehemmiyeti vermeye, Dışişlerimizi de Afganistan resmi makamları nezdinde olayı sorgulamaya davet ediyoruz.
Prof. Dr. Orhan Kavuncu
Türk Ocakları Genel Sekret
23 Mayıs 2007 Çarşamba
***************************************
Tarih: 27 Nisan 2007
Yer: Genel Kurmay Başkanlığı
Konu: Cumhurbaşkanlığı Seçimi
Bildiri: “Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne Mutlu Türk’üm Diyene !” anlayışına karşı çıkan herkes, Türkiye Cumhuriyetinin düşmanıdır. Ve öyle kalacaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu konudaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir.”
Tarih: 19 Aralık 1992
Yer: Türkiye Gönüllü Kültür Teşekkülleri Toplantısı
Konu: Türkiye’nin milli bütünlüğü ve güvenliği
Konuşmacı: Refah Partisi Kayseri milletvekili Abdullah Gül:” Ne mutlu Türk’üm diyene lafını tutup heryere yaza yaza Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür.” 02.05.2007 Yeniçağ Gazetesi
.....
BEHİÇ KILIÇ
SİZ Çankaya’ya çıkamadı iseniz bunun sebebi bu işi bilmediğiniz ve beceremediğiniz içinder ve bu sonuç ayaklarınızın yerden kesildiğinin en büyük göstergesidir!.. Hiç öyle “Vah benim demokrasim” göz yaşları ile vaziyeti kurtarmaya çalışmayınız beyim!...
Sadece yakın plan müritleriniz buna inanmış gibi yapar!..
Aha işte hesap ortada!..
Siyasi gücünüzü, Erkan Mumcu, daha yeni şöyle özetlemişti...
“Hala mağduriyet edebiyatı yapıyorlar. Neyin mağduriyeti? Bize zenci muamelesi yapılıyor. Söylemeye çalıştıkları şey bu. Türkiye’nin neredeyse bütün ilçe belediyeleri AKP’nin elinde mi? Evet. En azından yüzde 80’i AKP’nin elinde, belde belediyelerinin yüzde 70’i AKP’nin elinde. İl belediyelerinin yüzde 95’i AKP’nin elinde, Büyükşehir belediyelerinin yüzde 99’u AKP’nin elinde, Meclis’in yüzde 65’i AKP’nin elinde. Başbakan AKP’den, Meclis Başkanı AKP’den, Hükümet AKP’den, on binlerce bürokrat atamışlar hepsi kendi siyasi düşüncelerinden. Hala Türkiye bütün bunları vermiş dört buçuk senedir de verdikleri ‘işe yarasın’ diye bekliyor. Hala bir mağdur edebiyatı. Neyi versin bu memleket daha size?”
*
BÖYLESİNE büyük bir güce sahip olan siyasi lider, TBMM’deki yüzde 65 üstünlüğüne rağmen, son derece de kolay olmasına rağmen cumuhurbaşkanını seçtirememişse...
Kendi ağzı ile sıkı sık “Erken seçim olmayacak, erken seçim istemek vatana ihanettir” demeçleri verip, ardından telaş içerisinde, tarihi tartışmalı bir seçim kararında çıkış yolu aramaya dalarsa...
Kendisi “sıcaklığının casibesinden ötürü” yapamasa bile, buna oy verenlerin “yeterliliğini” sorgulamaları şarttır...
Tayyip, kendi çıkamasa bile adayını Köşk’e çıkaramamasını, Meclis’teki iki siyasi lideri Ağar ve Mumcu’yu yok saymasındaki tutumunda aramalıdır.
DYP Lideri Ağar’ın, “Başbakan bütün zamanlarda kibirli duruşuyla gezdi durdu...” demesi bir ip ucudur... Şöyle yazmıştık; “Dört küsur senedir Erdoğan memlekete şu mesajı vermiş; ‘Beraber yürüdük bu yollarda, şu karşıdaki koca dağları ben yarattım, yanındaki bitişik dağlar da Abdullah’ın eseridir!..”
*
SONUÇTAKİ beceriksizliği tabana ‘izah’ için sarıldıkları da türbandır biliyorsunuz!.. “Türbanı Çankaya’da istemediler!.. Bu yüzden seçimlerde bize daha da güç verin!..”
Sanki bilgisayar oyunundalar!.. Oyun bittimi sıfırdan yeniden başlayıver!.. Bas milletin düğmesine hadi yeniden!..
Türban işini geçiniz!..
Neden CHP Lideri’nin onayladığı Abdüllatif Şener’in adını hiç telaffuz etmediler?.. Neden Şener dışlanmış gibidir?..
Mehmet Ağar şöyle anlatıyor durumlarını: “Sadece darbe olduğunda, düşündüğünde demokrasiyi hatırlaması AKP’nin de huyu haline gelmiştir. Cumhurbaşkanlığı seçimi bir siyasi meseledir. Her şeyden önce bu tespiti yapmak gerekir, mesele bir siyasi meseledir, meseleye bakış açımız şudur, eşinin başörtülü olması öne çıkarılarak Sayın Gül’ün Cumhurbaşkanı olması için gayret gösterenler 4.5 yıl boyunca bu gayretlerinin yarısını göstermiş olsalardı, bugün fukara çocukları başörtüleri ile eğitim görüyor olacaklardı.”
Tayyip ve ekibi, vatandaşın anası ile babası ile meydanları neden doldurduğunu görmek zorundadır... 07.05.2007 Tercüman
SİZ Çankaya’ya çıkamadı iseniz bunun sebebi bu işi bilmediğiniz ve beceremediğiniz içinder ve bu sonuç ayaklarınızın yerden kesildiğinin en büyük göstergesidir!.. Hiç öyle “Vah benim demokrasim” göz yaşları ile vaziyeti kurtarmaya çalışmayınız beyim!...
Sadece yakın plan müritleriniz buna inanmış gibi yapar!..
Aha işte hesap ortada!..
Siyasi gücünüzü, Erkan Mumcu, daha yeni şöyle özetlemişti...
“Hala mağduriyet edebiyatı yapıyorlar. Neyin mağduriyeti? Bize zenci muamelesi yapılıyor. Söylemeye çalıştıkları şey bu. Türkiye’nin neredeyse bütün ilçe belediyeleri AKP’nin elinde mi? Evet. En azından yüzde 80’i AKP’nin elinde, belde belediyelerinin yüzde 70’i AKP’nin elinde. İl belediyelerinin yüzde 95’i AKP’nin elinde, Büyükşehir belediyelerinin yüzde 99’u AKP’nin elinde, Meclis’in yüzde 65’i AKP’nin elinde. Başbakan AKP’den, Meclis Başkanı AKP’den, Hükümet AKP’den, on binlerce bürokrat atamışlar hepsi kendi siyasi düşüncelerinden. Hala Türkiye bütün bunları vermiş dört buçuk senedir de verdikleri ‘işe yarasın’ diye bekliyor. Hala bir mağdur edebiyatı. Neyi versin bu memleket daha size?”
*
BÖYLESİNE büyük bir güce sahip olan siyasi lider, TBMM’deki yüzde 65 üstünlüğüne rağmen, son derece de kolay olmasına rağmen cumuhurbaşkanını seçtirememişse...
Kendi ağzı ile sıkı sık “Erken seçim olmayacak, erken seçim istemek vatana ihanettir” demeçleri verip, ardından telaş içerisinde, tarihi tartışmalı bir seçim kararında çıkış yolu aramaya dalarsa...
Kendisi “sıcaklığının casibesinden ötürü” yapamasa bile, buna oy verenlerin “yeterliliğini” sorgulamaları şarttır...
Tayyip, kendi çıkamasa bile adayını Köşk’e çıkaramamasını, Meclis’teki iki siyasi lideri Ağar ve Mumcu’yu yok saymasındaki tutumunda aramalıdır.
DYP Lideri Ağar’ın, “Başbakan bütün zamanlarda kibirli duruşuyla gezdi durdu...” demesi bir ip ucudur... Şöyle yazmıştık; “Dört küsur senedir Erdoğan memlekete şu mesajı vermiş; ‘Beraber yürüdük bu yollarda, şu karşıdaki koca dağları ben yarattım, yanındaki bitişik dağlar da Abdullah’ın eseridir!..”
*
SONUÇTAKİ beceriksizliği tabana ‘izah’ için sarıldıkları da türbandır biliyorsunuz!.. “Türbanı Çankaya’da istemediler!.. Bu yüzden seçimlerde bize daha da güç verin!..”
Sanki bilgisayar oyunundalar!.. Oyun bittimi sıfırdan yeniden başlayıver!.. Bas milletin düğmesine hadi yeniden!..
Türban işini geçiniz!..
Neden CHP Lideri’nin onayladığı Abdüllatif Şener’in adını hiç telaffuz etmediler?.. Neden Şener dışlanmış gibidir?..
Mehmet Ağar şöyle anlatıyor durumlarını: “Sadece darbe olduğunda, düşündüğünde demokrasiyi hatırlaması AKP’nin de huyu haline gelmiştir. Cumhurbaşkanlığı seçimi bir siyasi meseledir. Her şeyden önce bu tespiti yapmak gerekir, mesele bir siyasi meseledir, meseleye bakış açımız şudur, eşinin başörtülü olması öne çıkarılarak Sayın Gül’ün Cumhurbaşkanı olması için gayret gösterenler 4.5 yıl boyunca bu gayretlerinin yarısını göstermiş olsalardı, bugün fukara çocukları başörtüleri ile eğitim görüyor olacaklardı.”
Tayyip ve ekibi, vatandaşın anası ile babası ile meydanları neden doldurduğunu görmek zorundadır... 07.05.2007 Tercüman
18 Mayıs 2007 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)